(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar taplink.cc/eryigithukukburosu hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.
(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; hükmolunur.
(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(7) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 17/11/2011 tarihli ve E.: 2010/115, K.: 2011/154 sayılı Kararı ile.)
(8) İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.
(9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. İlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir.
TCK Madde 267 Gerekçesi
Madde metninde, iftira suçu tanımlanmıştır.
İftira, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluşur.
İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturabilir. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu oluşturabilir.
Bu isnadın yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın yoluyla yapılması gerekir.
Kişiye karşı suç isnadı ihbar veya şikâyet suretiyle yapılmış olabilir. Dolayısıyla, ihbar veya şikâyetin yapılabileceği her makam nezdinde yapılan isnadla iftira suçu işlenebilir. Başlatılmış olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık konumundaki kişiler de, bulundukları beyanlarla iftira suçunu işleyebilirler.
Gazete veya diğer kitle iletişim araçlarında yayın yapılması suretiyle bir kişiye suç isnadında bulunulması hâlinde de iftira suçu oluşur.
Cumhuriyet savcıları, kamu adına re’sen soruşturulabilen suçlarla ilgili olarak yayınlanan haberleri ihbar kabul ederek, soruşturma başlatmaktadırlar. Bu bakımdan, basın ve yayın yolu ile bir kişiye gerçeğe aykırı olarak hukuka aykırı fiil isnat edilmesi hâlinde, iftira suçu oluşur.
Kişiye isnat edilen fiil hiç işlenmemiş olabileceği gibi, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Kişi suç teşkil eden bir fiili işlemiştir. Fakat bu suça ilişkin ihbar veya şikâyette bulunan, fiile, suç olarak niteliğini değiştirecek bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Şöyle ki; fiil, sahibinin bilgisi ve rızası dışında malını almaktan ibarettir. Ancak, bildirimde bulunan, bunun cebir veya tehditle işlendiği iddiasında bulunmuştur. Bu ilâve unsurlar açısından iftira suçu oluştuğunu kabul etmek gerekir.
İsnadın belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Bu kişinin ismi açıkça belirtilmese bile, yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterlidir.
İftira suçunun oluşabilmesi için, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişinin bu fiili işlemediğinin bilinmesi gerekir. Bu bakımdan, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Başka bir deyişle iftira suçu muhtemel kastla işlenemez. Bu suçun oluşabilmesi için, ayrıca, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı gereklidir.
Maddenin ikinci fıkrasına göre, iftira konusunu oluşturan haksız fiilin maddî eser ve delillerinin uydurulması hâlinde, verilecek cezanın belli oranda artırılması gerekmektedir.
Maddenin üç ila yedinci fıkralarında, iftira sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmektedir.
Sekizinci fıkrada, iftira suçunda zamanaşımı bakımından sürenin hangi tarihten itibaren başlayacağı hususunda özel bir hüküm yer almaktadır. İsnat edilen suç dolayısıyla yapılan kovuşturma sonucu hükmün kesinleşmesiyle, iftiranın sabit olabileceği ve dolayısıyla takibata girişileceği aşikâr olduğundan böyle bir hükme olan zorunluluk meydandadır.
Maddenin son fıkrasında, basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararının, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilân olunması ve ilân masrafının hükümlüden tahsil edilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Ceza Genel Kurulu 2014/240 E. , 2018/51 K.
İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.
Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup, isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.
İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye uygulanacak yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
İftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Fakat bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir.
Maddenin dördüncü fıkrasında ise yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira edenin ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulacağı hüküm altına alınmıştır. Bu fıkraya göre failin, kişiyi kasten hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolaylı fail olarak sorumlu tutulabilmesi için, iftira eylemi ile mağdurun gözaltına alınması veya tutuklanması arasında nedensellik bağı bulunmalı ve mağdur hakkında CMK’nun 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen fiili işlemediğinden dolayı beraat kararı veya CMK’nun 172. maddesi gereğince kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması gerekmektedir.
Öte yandan Ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
İftira suçunun oluşumu açısından başlatılan soruşturma sonucunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi veya açılan davanın beraat ile sonuçlanması önem taşımamakta ise de, kişinin iftira nedeni ile gözaltına alınması veya tutuklanması halinde TCK’nun 267/4. maddesi yollamasıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru olabilmesi için CMK’nun 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen fiili işlemediğinden dolayı beraat etmesi veya CMK’nun 172. maddesi gereğince hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması gerektiği anlaşıldığından, sanığın şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda katılanların, nitelikli yağma suçundan tutuklandıkları ve açılan kamu davasında CMK’nun 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraat ettikleri olayda, TCK’nun 267/4. maddesi yolllamasıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru olmaları “suç ve cezada kanunilik ilkesi” uyarınca mümkün değildir.
Ceza Genel Kurulu 2017/1016 E. , 2020/343 K.
5237 sayılı TCK’nın “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “İftira” başlıklı 267. maddesinin 1. fıkrası; “(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.
Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.
İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kasıtla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kasıt tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır.
Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikâyet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması”, gerek “özgürlüklerini kısıntısız” kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikâyet hakkının kullanılmasıdır.
Öte yandan sanık … arama ve yakalama yapma amacıyla evine giren polislerin kendisini ve eşini dövdüklerini, Emniyette iken tırnaklarının pense tabir edilen bir alet ile söküldüğünü, sökülmüş olan tırnaklarının sağ baş parmağı, sol serçe ve işaret parmaklarının olduğunu, ifadesinden önce tuvalette kendisini dövdüklerini belirterek şikâyetçi olduğunu beyan etmiş ise de; yakalandığı andan itibaren üç kez alınan sağlık raporlarında vücudunda darp ve cebir izine rastlanılmadığının belirtilmesi, sanığın Patnos Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde, Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda, Patnos Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği tahliye talepli dilekçesinde, işkenceye veya kötü muameleye maruz kaldığına dair bir beyanda bulunmaması, ayrıca sanık müdafisi olan ve tanık olarak beyanına başvurulan…’un ifade sırasında sanık …’a herhangi bir şekilde işkence kapsamında bir davranış sergilenmediğini, ifadesini kendi hür iradesi ile verdiğini beyan etmesi karşısında; işlenmediğini bildiği hâlde, haklarında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için şikâyetçilere ve katılana hukuka aykırı bir fiil isnat eden sanık …‘ın maddi olgu ve vakıalara dayanmayan isnatlarından ibaret başvurusunun Anayasal şikâyet hakkının kullanılması kapsamında da olmadığı anlaşıldığından sanığın eyleminin iftira suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar: 2019/351
Sanığın, B. Köyü muhtarı olan katılanın, köylüden 29,50 TL kesim parası toplaması gerekirken 30 TL alıp fazladan kişi başına 0,50 TL para topladığını ve söz konusu parayı nereye harcadığını gösteren makbuzu ibraz etmediğini, ayrıca katılanın Ç. mevkinde şahsi olarak 30 ster odun hazırlattığını belirterek şikâyette bulunması üzerine katılan hakkında L. Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığı, Kaymakamlık makamı tarafından soruşturma izni verilmemesi üzerine L. Cumhuriyet Başsavcılığınca katılan hakkında 4483 sayılı Kanun’un 15/1. maddesi gereğince kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine iddialarına istinaden sanık hakkında iftira suçundan cezalandırılmasıyla istemiyle kamu davası açıldığı olayda;
Sanığın, hane başına 29,50 TL para toplanması gerekirken katılan tarafından 30,00 TL toplandığı iddiasına yönelik yapılan araştırmada, L. Orman İşletme Şefliğinin 06.09.2007 tarihli üst yazısında, zati ihtiyaç için hane başı 29,50 TL’nin tahsil edildiğinin belirtildiği, 05.07.2007 tarihli köy karar defterinde ise hane başına 30 TL alınıp makbuz karşılığında orman idaresine yatırılacağının yazılı olduğu, söz konusu bu kararın da şikâyet tarihinden sonra köy defterine işlendiği, ayrıca sanığın bir diğer iddiası olan Ç. mevkinde 30 ster odun hazırlatıldığına ilişkin şikâyetinin ise 04.09.2007 tarihli olay yeri görgü ve tespit ile aynı tarihli teslim ve tesellüm tutanaklarında da belirtildiği üzere maddi vakalara dayandığı anlaşılmıştır. İftira suçunun oluşabilmesi için, sanığın hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmekte olup, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak isnat ettiği fiilin katılan tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunan sanığın maddi vakalara dayandığı anlaşılan iddialarının, Anayasa’nın 36, 40 ve 74. maddeleri kapsamında ihbar ve şikâyet hakkı niteliğinde olduğu, bu bağlamda anayasa ile güvence altına alınmış bir hakkını kullanan sanığın suç kastı ile hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği anlaşıldığından, sanığa atılı iftira suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3334 Karar : 2018/4488 Tarih : 20.06.2018
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanığın iftirası neticesinde mağdur …‘ın 05.11.2011 ile 06.11.2011 tarihleri arasında gözaltına alındığı ve 06.11.2011 günü tutuklanıp 15.11.2011 tarihinde tahliye edildiği Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/51 Esas, 2012/64 Karar sayılı dosyası kapsamından anlaşılmakla birlikte, sanık hakkında TCK’nın 267/4. maddesi delaletiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hüküm kurulurken hangi belge ve bilgiye istinaden, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı belirtilmeden ve diğer mağdurların hürriyetinden nasıl yoksun kaldıkları hususu denetime olanak verecek biçimde gösterilip tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle TCK’nın 43. maddesinin tatbiki suretiyle fazla ceza tayini,
Sanığın, mağdurların yargılandığı Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/51 Esas sayılı dosyasında hüküm verilmeden önce 15.03.2012 tarihli oturumda, iftiradan döndüğünün anlaşılması karşısında, göstermiş olduğu etkin pişmanlık nedeniyle hakkında TCK’nın 269/3. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
Sanığın, TCK’nın 267/2. maddesi kapsamında hangi maddi eser ve delilleri uydurarak iftira suçunu işlediği hususu denetime olanak verecek biçimde gösterilip tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle anılan maddenin tatbiki suretiyle cezanın fazla belirlenmesi,
Hükümlerden sonra 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,Kabule göre de;
Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hüküm kurulurken TCK’nın 43. maddesinin tatbiki neticesinde “1 yıl 3 ay” yerine “1 yıl 3 ay 15 gün” hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 20.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/625 Karar : 2018/2534 Tarih : 22.03.2018
1-Sanık hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanığın gözaltında geçirdiği sürenin 5237 sayılı TCK’nın 63. maddesi uyarınca cezasından mahsubuna karar verilmemesi isabetsizliğinin ve 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin, cezayı artırıcı nedenin bulunmadığı, azaltıcı sebeplerin ise nitelik ve derecesi takdir kılınmış ve incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,
2-Sanık hakkında “iftira” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşması için; failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması, TCK’nın 267/1. maddesinde tanımlanan “iftira” suçunun oluşması için ise, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekir.
TCK’nın 206. maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.
Somut olayda; sanığın yol kontrolü yapan görevliler tarafından şüphe üzerine durdurulup kimliği sorulduğunda … adına düzenlenmiş sahte sürücü belgesini ve … … adına düzenlenmiş başkomiser kimlik kartını görevlilere sunması biçimindeki eyleminde, işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engelleyip başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullanarak kendisini suçsuz, diğer kişiyi ise işlemediği bir suçun faili olarak göstermediği olayda, 5237 sayılı TCK’nın 268. maddesindeki suçun unsurları oluşmadığı gibi ve yine sözlü görüşme sırasında gerçek kimlik bilgilerinin öğrenildiği, hakkındaki bütün adli işlemlerin gerçek kimlik bilgileriyle yapıldığı olayda, tutanağın görevlilerce yapılan kontrol sonrasında ve gerçek kimlik bilgileri ile düzenlenmiş olması, … ya da … … adına düzenlenmiş bir belge bulunmaması nedeniyle TCK’nın 206/1. maddesinde tanımlanan “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun” da gerçekleşmediği, gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22.03.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2168 Karar : 2017/6435 Tarih : 14.12.2017
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesindeki “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemden ibaret olduğu, açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulmasının kanuna aykırı olduğu, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 09.10.2007 gün ve 2007/11-44-200 sayılı Kararında da vurgulandığı gibi, bir olayın açıklanması sırasında başka bir hadiseden söz edilmesinin o hadise hakkında da dava açıldığını göstermeyeceği ve dava konusu yapılan eylemin açıklıkla ve bağımsız olarak gösterilmesi gerektiği nazara alınmadan 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı biçimde, mağduru alıkoyma eylemiyle ilgili olarak usulen kamu davası açılması sağlanmadan, yazılı şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da mahkûmiyet hükmü kurulması,
Anayasa Mahkemesinin 10.04.2013 tarih ve 2013/14 Esas, 2013/56 sayılı Kararı ile 5237 sayılı TCK’nın 267/5. maddesindeki “…süreli hapis cezasına mahkumiyeti halinde, mahkum olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına…” bölümünün, iptaline karar verilerek 10.06.2014 tarihinde yürürlüğe girmesi karşısında, sanığın iftira suçu açısından hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması,
Sanığın 17.04.2012 tarihli savcılık beyanı ile iftirasından dönerek etkin pişmanlık gösterdiği anlaşılmasına rağmen, hakkında TCK’nın 269. maddesinin uygulanmaması,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5422 Karar : 2017/13038 Tarih : 15.11.2017
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
1- Sanıklar …, … ve … hakkında fuhuş suçları açısından TCK’nın 66/1-e maddesinde öngörülen 8 yıllık olağan dava zamanaşımının yargılama sürecinde gerçekleştiği, sanık … hakkında ise yine fuhuş suçlarından TCK’nın 66/1-e ve 67. maddelerinde öngörülen 12 yıllık olağanüstü dava zamanaşımının temyiz sürecinde gerçekleştiği anlaşıldığından sanıklar …, … ve … müdafileri ile sanık …’nın temyiz nedenleri yerinde bulunmakla CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak, KAMU DAVALARININ DÜŞMESİNE,
2- Sanık … hakkında iftira suçundan verilen mahkumiyet kararının temyizinde;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler, gerekçe içeriğine göre ve TCK’nın 267/8. maddesi gereğince bu suçun zamanaşımı süresinin dolmadığı gözetilerek yapılan incelemede,
Sanığa yükletilen iftira eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duru