(1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı http://taplink.cc/eryigithukukburosuolarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; hükmolunur.
(7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
TCK Madde 272 Gerekçesi
Madde metninde yalan tanıklık suçu tanımlanmıştır.
Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Suçun temel şekli açısından tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurulun yemin verdirmeye yetkisinin olmaması gerekir. İkinci fıkraya göre ise, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür.
Üçüncü fıkraya göre; kanuni tanımında üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapılması, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında yalan tanıklık sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmektedir.
TCK 272 (Yalan Tanıklık Suçu) Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar: 2018/206
Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel şekli olarak düzenlenmiş olup suçun temel şekli açısından tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurulun yemin vermeye yetkisinin olmaması gerekir.
İkinci fıkra uyarınca, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlenmesi, failin suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir.
Üçüncü fıkrada, kanuni tanımında üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapılması, daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli bir hâl olarak düzenlenmiştir.
Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında da yalan tanıklık sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği belirtilmiştir.
Tanıklık; bir olayın tanığı olmuş ya da öyle olduğu varsayılan bir kimsenin beş duyusu ile öğrendiği bilgileri tanık dinlemeye yetkili makam önünde anlatmasıdır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkında bildiklerini veya gördüklerini tam olarak açıklamakla yükümlüdür. Yalan tanıklık suçuyla, yargılamanın doğru olmayan beyanlarla gerçeğe aykırı bir şekilde yönlendirilmesinin önüne geçilerek adaletin tecellisi sağlanmak suretiyle yargılamanın taraflarının haklarının zarar görmesinin engellenmesi amaçlanmaktadır. Yalan tanıklık suçunun maddi unsurunu oluşturan hareket, failin gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması ve yalan söylemesidir. Gerçeğe aykırı tanıklık yapmak, maddi olay hakkında bilerek gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, yalan söylemek, gerçeği inkâr etmek ya da sorulan sorularda bilgisini az veya çok saklamaktır. Yemin suçun unsuru olmamakla birlikte, tanıklığın yemin ettirerek tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde yapılması, suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hâlini oluşturmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 272. maddesinin gerekçesinde de suçun maddi unsuru; “Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır” şeklinde açıklanmıştır.
Yalan tanıklık suçundan bahsedebilmek için failin hem tanıklık yaptığının hem de tanıklığı sırasında söylediklerinin gerçeğe aykırı olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
Tanığın gerçeğe aykırı her beyanı yalan tanıklık suçunu oluşturmayacaktır. Bu nedenle tanığın doğru sandığı açıklamaların objektif olarak gerçek dışı olması bu suçun oluşması için yeterli değildir. Tanığın bilinçli olarak gerçekten ayrılması gerekmektedir. Bu itibarla tanık, beyanında samimi olduğu ve algıladığı olayı tamamen algılayış biçimi içinde açıkladıysa yalan beyanda bulunmuş sayılmamalıdır. Zira yalan gerçeğin kasten değiştirilmesi olup yanılma ve ihmal ederek veya bilmeyerek söylenen sözlerde, yalan tanıklık suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Başka bir anlatımla tanığın beyanları arasında çelişki bulunması tek başına yalan tanıklık suçunun oluştuğunun kabulü için yeterli değildir. Suçun tüm unsurlarının özellikle de gerçeğe aykırı tanıklığın bilinerek ve istenerek yapıldığının şüpheye yer verilmeyecek şekilde ispatlanması gerekmektedir. Uyuşmazlık konusunu oluşturan ve yalan tanıklık suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin düzenlendiği TCK’nın “Etkin pişmanlık” başlıklı 274. maddesi;
“(1) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.
(2) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir.
(3) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşmeden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın yarısından üçte birine kadarı indirilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Kanun koyucu TCK’nın 274. maddesinde etkin pişmanlık olarak; yalan tanıklık suçunun tamamlanmasından sonra “gerçeğin söylenmesini” aramıştır. Doktrin ve uygulamada bu tür etkin pişmanlığa “gerçeğe dönme” de denilmekte olup yalan tanıklık suçu failinin, yalan tanıklığa konu beyanın doğru olmadığını kabul ederek gerçeği açıklaması aranmaktadır. Failin, hangi aşamalardaki açıklamalarının yalan tanıklık eylemini oluşturduğu ve hangi açıklamalarının ise gerçeğe dönme sayıldığının kararda gösterilmesi gerekmektedir. Nitekim anılan maddede yalan tanıklığın, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında hak yoksunluğuna veya kısıtlılığına sebebiyet verip vermediği kriterleri gözetilerek etkin pişmanlığın gösterildiği zamana göre, bir başka deyişle yalan tanıklığın icra edildiği uyuşmazlıkla ilgili yargısal süreç esas alınarak farklı düzenlemeler öngörülmüştür (Osman Yaşar Osman, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt VI, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010, s. 7959-7960).
TCK’nın 274. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye göre, yalan tanıklık yapan fail, aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden (göz altı, tutuklama gibi) veya hükümden önce gerçeği söylediğinde cezadan muaf tutulacaktır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, yalan tanıklık yapan kişi, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeği söylediğinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir. Söz konusu düzenlemeyle, failin, aleyhine tanıklık yaptığı kişi hakkında bir hak kısıtlaması veya yoksunluğuna ilişkin karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeği söylemesi, mutlak bir indirim sebebi olarak öngörülmeyerek, bu konuda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.
Anılan maddenin üçüncü fıkrasına göre ise, yalan tanıklık yapan kişinin ceza indiriminden yararlanabilmesi için, aleyhine tanıklık yaptığı kişi hakkında mahkûmiyet kararının verilmiş olması ve bu mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden önce yalan tanıklık yapan kişinin gerçeği söylemesi gerekmektedir. Bu fıkranın uygulanmasında da, ikinci fıkrada olduğu gibi verilecek cezada indirim yapılması hususunda hâkime takdir hakkı tanınmıştır. Bu nedenle, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden önce, gerçeğin söylenmesi mutlak bir cezada indirim nedeni değildir (M. Emin Artuk-A. Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2013, s.1185-1186).
Bu aşamada, yalan tanıklığın, hakkında tanıklıkta bulunulan kişinin lehine olması ve sonradan aleyhine olacak şekilde gerçeğin söylenmesi hâlinde, TCK’nın 274. maddesinde öngörülen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Doktrinde yer alan baskın görüşlerde madde metninin lafzına bağlı kalınmış ve yalnızca aleyhine yalan tanıklık yapılan kişi hakkında, yargılamanın belli evrelerinde gerçeğin söylenmesi durumunda, maddede öngörülen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabileceği belirtilmiştir (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara, 2014, s. 7830; Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, Seçkin Hukuk, s. 1057-1058; M. Emin Artuk-A. Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2013, s. 1185-1186; Zeki Hafızoğulları, Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Millete ve Devlete Karşı Suçlar, 1. Baskı, US-A Yayıncılık, Ankara, 2016, s. 166-167; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 5. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2009, s. 7959-7963; Yener Ünver, TCK’da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, 4. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara, 2016, s. 221-224). Nitekim Anayasa Mahkemesi de 28.12.2017 tarihli ve 176-173 sayılı kararında; TCK’nın 274. maddesinin ilk üç fıkrasının da lehe tanıklık yapılması hâlinde uygulanacak kurallar olmadığını, dolayısıyla her üç fıkrada yer alan “Aleyhine tanıklık yapılan” ibarelerinin itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, mahkemenin yetkisizliği nedeniyle başvurunun reddine hükmetmiştir.
Bu açıklamaların sonucu olarak; maddede yer alan her üç fıkranın da aleyhe tanıklık yapılması nedeniyle ortaya çıkan hak kısıtlaması, hak yoksunluğu, hüküm veya mahkûmiyet kararı nedeniyle hakkında aleyhe yalan tanıklık yapılan kişinin zarar görmesi hâllerine ilişkin olması, bu bağlamda kanun koyucunun, aleyhe yalan tanıklık yapılması nedeniyle doğabilecek zararların önlenmesine veya doğan zararların azaltılmasına yönelik pişmanlık sergilenerek maddi gerçeğe ulaşılmasını amaçlaması ve maddenin yoruma olanak tanımayacak açıklıktaki lafzına göre etkin pişmanlık hükümlerinin sadece aleyhe tanıklık yapan kişi hakkında öngörülmesi birlikte değerlendirildiğinde; sadece aleyhe tanıklık yapılması durumu için öngörülen TCK’nın 274. maddesinin, lehe tanıklık yapılması hâlinde uygulanmasının mümkün olmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık M. K.’nin, inceleme dışı sanık A.A. hakkında aralarında inceleme dışı sanık Ü.Z.’nin de bulunduğu birden fazla kişiye kazanç elde etmek amacıyla ödünç para vermek suretiyle tefecilik suçunu işlediği iddiasıyla ilgili yürütülen soruşturma sırasında Cumhuriyet savcısı huzurunda tanık olarak verdiği ifadede, “Ü.Z.’nin kendisine, A.A.’dan faizle 1.000 TL borç aldığını, ancak bu borç ödenmeyince A.A.’nın, Ü.Z.’den aldığı boş bir senetin üzerine 1.500 TL yazarak icra takibi başlattığını anlatması üzerine, Ü.’ye bir tarla alışverişi nedeniyle borçlu olduğundan söz konusu senetle ilgili olarak A.’ya ‘bu borcu ben ödeyeyim, senetleri bize ver’ dediğini, ancak A.’nın kabul etmeyip Ü.’den 1.000 TL’lik boş senet daha aldığını” söyleyip aleyhe tanıklıkta bulunduğu hâlde, bu olayla ilgili açılan kamu davasında tanık olarak ifadesi alındığında, önceki ifadesinden farklı şekilde, “Ü.Z.’nin, A.A.’nın kendisinden faizle borç para istediğini söylemediğini, bu iki şahsı anlaştırmak istediğini, olayın ayrıntısını bilmediğini” beyan ederek lehe tanıklıkta bulunduğu ve bu ikinci ifadesinden dolayı kendisi hakkında yalan tanıklık suçundan suç duyurusunda bulunulması üzerine başlatılan soruşturmada alınan ifadesinde de, kovuşturmada tanık olarak verdiği lehe ifadenin, inceleme dışı sanıkların kendisini duruşmadan önce yönlendirmelerinden kaynaklandığını beyan ettiği olayda; sanığın inceleme dışı sanık A.A. hakkındaki yargılamada verdiği ve yalan tanıklık suçuna konu olan ifadesinde lehe tanıklıkta bulunduğu, buna karşın etkin pişmanlığa ilişkin TCK’nın 274. maddesinin uygulanabilmesi için aleyhe yalan tanıklık yapılması nedeniyle doğabilecek zararların önlenmesine veya doğan zararların azaltılmasına yönelik gerçeğin söylenmesinin zorunlu olduğu, dolayısıyla söz konusu maddenin yalnızca aleyhe yalan tanıklık yapan fail hakkında uygulanabileceği hususları birlikte değerlendirildiğinde; inceleme dışı sanık A.A. lehine yalan tanıklık yapan sanık M.K. hakkında TCK’nın 274. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma koşullarının oluşmadığı anlaşılmaktadır.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/8120 Karar: 2015/6133 Tarih: 08.04.2015
1- Suça sürüklenen çocuk D. hakkında yapılan temyiz isteminin incelenmesinde:
Suça sürüklenen çocuk hakkında, sadece taksirle öldürme suçundan kamu davası açıldığı, suç üstlenmek ve adli mercileri yanıltmak suçlarından kamu davası açılmadığı ve bu suçlardan kurulmuş bir hüküm de bulunmadığı anlaşılmakla, katılanlar vekilinin, anılan suçlarla ilgili bir temyiz hakkı bulunmadığından temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 310. ve 317. maddesi gereğince isteme uygun olarak REDDİNE,
2- Sanıklar H. ve Y. hakkında yapılan temyiz isteminin incelenmesine gelince:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık H. müdafii ve sanık Y. sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Olay günü, saat 08:10 sıralarında, sanık H.’ın sevk ve idaresindeki kamyonetle, meskun mahalde, gündüz vakti, bölünmüş tek yönlü yol olan, Atatürk Bulvarı üzerinde seyir halindeyken, yolun sağ tarafından kaplamaya giren 2001 doğumlu yayaya sol şerit üzerinde çarpması sonucu yayanın öldüğü olayda, sanığın tali kusurlu olduğu anlaşılmakla, iki sınır arasında temel ceza belirlenirken, suçun işleniş şekli, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, meydana gelen zararın ağırlığı, maddede öngörülen cezanın alt ve üst sınırları da nazara alınmak suretiyle, adalet ve hakkaniyet kuralları uyarınca uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek, asgari hadden çok fazla uzaklaşarak ceza verilmek suretiyle, sanık hakkında fazla ceza tayin edilmesi,
2- Sanık Y. hakkında, yalan tanıklık suçundan cezaya hükmedilirken, yalan tanıklık yapılan suçun cezasının alt sınırı dikkate alınarak, eylemine temas eden TCK’nın 272/2. maddesi gereğince cezalandırılması gerektiği gözetilmeksizin, TCK’nın 272/3. maddesinin tatbiki suretiyle, sanık hakkında fazla ceza tayin edilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı olup, sanık H. müdafii ve sanık Y.’in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08.04.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2013/8-498 Karar: 2014/154 Tarih: 01.04.2014
Yalan tanıklık suçundan sanık M. A.’in 5237 sayılı TCK’nun 272/3, 62, 53 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye ilişkin, Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2006 gün ve 59-103 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 12.02.2009 gün ve 2008/8919-1941 sayı ile;
“… Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması zorunluluğu…”,
Nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 13.05.2009 gün ve 45-69 sayı ile; sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususu tartışılarak, şartlarının oluşmadığı kanaatiyle önceki hükümdeki gibi yalan tanıklık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 272/3, 62, 53 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 07.03.2012 gün ve 17709-5314 sayı ile;
“… Sanığın yerel mahkemece kabul edilen ve sübut bulan eyleminin yalan tanıklık suçunu oluşturması ve suçu bildirmeme eylemi ayrı bir suç teşkil edip bu suçtan açılan kamu davasına herhangi bir etkisinin olamayacağının anlaşılması karşısında tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilemeyeceği…”,
Açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 15.04.2012 gün ve 170368 sayı ile;
“… Sanık M. A. Y… İlçesinde öğretmen olarak görev yapmaktadır. Eski öğrencisi mağdur A.’ı müdür beyle birlikte çağırıp konuştuklarında ‘öğretmen evinin altındaki tuvalette kendisinin iğfal edildiğini söylediğini’ 07.05.2004 tarihli savcılık ifadesinde beyan etmiştir. Mağdur A.’ı iğfal eden sanık Y. H.’nın Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/79 esas sayılı dosyasındaki yargılanması sırasında tanık sıfatı ile beyanı alınan M. A. ‘çocuğu çağırıp konuştum, kendisi tecavüz edildiğini söylemedi, sözlü olarak taciz edildiğini, sırnaşık bir biçimde birileri tarafından taciz edildiğini söyledi’ şeklinde ifade vermiştir.
Mağdur A. iğfal olayında kişi belirtmemiştir. Bu husus sabittir. Sadece tartışma iğfal oldu mu olmadı mı? konusunda toplanmaktadır. İğfal olayı tanık beyanı ile sonuca varılacak bir olay değildir. Mutlaka rapor ile tespiti gerekmektedir. İğfal nedeniyle yapılan yargılamada bu durum rapor ile belirlenmiştir. Tanık sıfatı ile alınan beyandan dolayı mağdur olan, zarar gören hiç kimse yoktur. Bu beyana dayanarak hakkında soruşturma açılan, hüküm kurulan ve dolayısıyla adliyenin yanıltılmasıda yoktur. Olayda tanık bizzat iğfal olayını görmemiştir. Konuşma sırasında mağdurun beyanı üzerine bilgi alınmıştır. Tanık beyanı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasında takdiri delillerdendir. Kesin delil değildir. Çünkü tanık insandır. Yaşadığı ortam, alğılama biçimi, kişisel yorumu, aldığı eğitimi, yaşı, cinsiyeti vesaire hususlardan etkilenir, hatta unutur. İnsan psikolojisi ile ilintilidir. Kaldıki burada tanık sıfatı ile beyanı alınan M. A. ‘mağdur bana iğfal olayının gerçekleştiğini söyledi, öğrendim’ şeklinde beyanda bulunması, kendisini suçlu konuma düşürür ve kamu görevlisinin öğrendiği suçu bildirmeme eyleminden yargılanır. Yani kendi aleyhine beyanda bulunmak zorunda kalır, bunu beklememek gerekir. Ayrıcada zaten öğrendiği suçu bildirmemekten hakkında kamu davası açılmış ve yargılanmaktadır.
Öğretmen olan sanığın eski öğrencisinin beyanı üzerine soruşturma aşamasındaki beyanı ile kovuşturma aşamasında beyanlarının benzer olup, öğrendiği suçu bildirmemekten açılan kamu davasından dolayı iğfal olayını taciz edildiği şeklinde yorumlamasında, vicdani kanı oluşturan bu durumun yalan tanıklık için kesin delil olamayacağından hükmün bozulması gerekmektedir…”,
Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 09.05.2013 gün ve 28193-14224 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı yalan tanıklık suçunun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı, oluştuğunun kabulü halinde ise sanığın şahsi cezasızlık halinden yararlanıp yararlanmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Y. Halk Eğitim Merkezinde öğretmen olarak görev yapan sanığın, Y.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yaşı küçük mağdur A.’in cinsel saldırıya uğraması ile ilgili yürütülen soruşturmada 07.05.2004 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda; “Öğretmen evinin çay ocağını işleten görevli öğretmenevinin altındaki tuvalette yaşı küçük çocuklara karşı uygunsuz hareketlerin olduğu ima eder tarzda söyledi, o günden sonra ben etrafı takip ettim. Parkta eski öğrencim A.’ı görünce durumu okul müdürü Ali ‘a bildirdim müdür beyle birlikte çocuğu çağırdık. Biz çocuğa öğretmen evinin yanındaki parkta neden dolaştığını sorduk. Önce kabul etmedi daha sonra biz ısrar ettik. En son kendisini rapora göndereceğimizi söyleyince çocuk kabul etti. A. isimli öğrenci öğretmen evinin altındaki tuvalette kendisinin iğfal edildiğini bize söyledi. Bunlar konuşulurken odada Ali , İsmail ve ben vardım. Yalnız bize kim tarafından ve ne zaman iğfal edildiğini söylemedi” şeklinde beyanda bulunduğu,
Aynı olayla ilgili iddianame ile dava açıldıktan sonra Boğazlıyan Ağır Ceza mahkemesinde 24.11.2004 tarihli oturumda; “öğretmenevi lokalini işleten Hamit öğretmenevinin alt katında bulunan tuvalette bazı çocuklara tecavüz edildiği yönünde şüphelerinin olduğunu, bunlardan birinin de mağdur A. olduğunu söyledi ve gösterdi. Çocuğu çağırıp konuştum kendisi tecavüz edildiğini söylemedi. Sözlü olarak taciz edildiğini, sırnaşık bir biçimde birileri tarafından taciz edildiğini söyledi, biz de kendisini uyardık. Benimle beraber okul müdürü Ali , İsmail vardı. Bilahare olayı rehberlik öğretmenine ilettik” şeklinde beyanda bulunduğu savcılıktaki ifadesi hatırlatılarak çelişki üzerine tekrar sorulduğunda; “Benim şimdiki ifadem doğrudur. O tarihte savcılığa neden çağrıldığımı bilmiyordum, heyecanımdan dolayı hatalı ifade vermiş olabilirim. Ben daha sonra savcılıkta konu ile ilgili olarak yine ifade verdim ve bu olayla ilgili olarak öğrendiği suçu ihbar etmemekten dolayı kamu davası açıldı ve halen devam ediyor. Orada da ifadelerim mevcuttur” dediği,
07.05.2004 tarihinde Cumhuriyet Savcılığınca tanık olarak ifadesi alındıktan sonra incelemeye konu dosyanın sanığı M. A., okul müdürü Ali ve öğretmen İsmail Ç. hakkında 2004/103 soruşturma numarası ile memurun öğrendiği suçu merciine bildirme- mesi suçundan soruşturma başlatıldığı, 10.06.2004 tarihli iddianame ile dava açıldığı, cinsel saldırı suçundan ağır ceza mahkemesinde tanık olarak ifade verdiği sırada bu dosyanın asliye ceza mahkemesinde derdest olduğu, sanığın bu dosyada soruşturma ve kovuşturma aşamalarında cinsel saldırı suçunun mağdurunun kendilerine tecavüze uğradığından bahsetmediğini, sözlü tacize maruz kaldığını söylediğini beyan ettiği,
Cinsel saldırı suçunun mağduru A. C.’in sanık M. A. hakkında memurun öğrendiği suçu merciine bildirmemesi suçundan açılan kamu davasında tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde; Kör Y. isimli şahsın kendisine askıntı olduğunu, cinsel ilişki teklif ettiğini, daha sonra öğretmenevinin tuvaletine götürüp tecavüz ettiğini, olayı olduğu gibi öğretmenlerine anlattığını ifade ettiği,
Aynı dosyada sanık olan Ali S. ve İsmail ‘ın ifadelerinde; küçük mağdur A.’ın tecavüze uğradığına ilişkin bir bilgilerinin olmadığını, böyle bir olayın kendilerine bildirilmediğini söyledikleri,
Öğretmenevi lokalini işleten Hamit ‘ın cinsel saldırı suçundan açılan davada tanık olarak verdiği ifadesinde; öğretmenevinin altında bulunan umumi tuvaletin bekçisi olmadığını, bir ara dikkatini çeken bir şey olduğunu, mağdur A.’ın tuvalete girip 1-2 saat kadar çıkmadığını hissedince durumu öğretmenevi sorumlusu olan M. isimli öğretmene anlattığını ve mağduru gösterdiğini, M. A.’in de, “bizim öğrencimiz ben kendisiyle konuşurum” dediğini beyan ettiği,
Sanık M. A. incelemeye konu dosyada aşamalarda; mağdurun kendisine tecavüze uğradığı şeklinde beyanda bulunmadığını, Cumhuriyet savcılığında heyecan ve dalgınlıkla o şekilde beyanda bulunduğunu, ağır ceza mahkemesinde verdiği ifadenin doğru olduğunu savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı “Adliyeye karşı suçlar” bölümünde düzenlenen “Yalan tanıklık” başlıklı 272. maddesi;
” ( 1 ) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
( 2 ) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
( 3 ) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
( 4 )Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
( 5 ) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin göz altına alınması veya tutuklanması hâlinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
( 6 ) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.
( 7 )Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
( 8 )Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adli veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kuru
Yazan: Av.Ramazan ERYİĞİT