(1) (Değişik: 25/2/2009-5841/1 md.) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti http://taplink.cc/eryigithukukburosu üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.
(2) Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.
(3) Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.
TCK Madde 154 Gerekçesi
Maddeyle, bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz malın veya eklentilerinin kısmen veya tamamen işgal edilmesi, taşınmazın sınırlarının değiştirilmesi veya bozulması yahut herhangi bir suretle hak sahibinin malından kısmen veya tamamen yararlanmasına engel olunması cezalandırılmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında köy tüzel kişiliğine ait olan harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malların kısmen veya tamamen zaptolunması veya bunlara tasarruf edilmesi veya bunların sürüp ekilmesi cezalandırılmıştır. Aynı fiiller, öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terkedilmiş, bahis konusu yerler hakkında işlendiğinde de keza suç oluşacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrasında suların mecrasını değiştirmek suç hâline getirilmiştir. Suların kamuya ait olması veya özel nitelikte bulunması önemli değildir.
TCK 154 Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2018/210 E. , 2020/190 K.
5237 TCK’nın “Hakkı olmayan yere tecavüz” başlıklı 154. maddesi ise;
“Bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.
Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapteden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fikrada yazılı cezalar uygulanır.
Kamuya ait veya özel suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fikrada yazılı cezalar uygulanır.” şeklinde hüküm altına alınmış iken anılan maddenin birinci fıkrası
14.03.2009 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmakla yürürlüğe giren 5841 sayılı Kanun’un birinci maddesi ile; “Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.” şeklinde yeniden düzenlenerek kamuya ait taşınmaz mal veya ekletileri bu fıkra kapsamından çıkartılıp anılan fıkrada düzenlenen suçun takibi şikâyete bağlı hâle getirilmiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrasında bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerine yönelik gerçekleştirilmesi gereken üç ayrı seçimlik hareket düzenlenmiştir. Bunlardan birincisi; malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal etme, ikincisi; sınırlarını değiştirme veya bozma, üçüncüsü ise; hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olma eylemleridir.
Bu aşamada konumuzla ilgisi bakımından hak sahibinin taşınmazdan yararlanmasına engel olma seçimlik hareketinin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır. Bu durumda fail tarafından taşınmazın aynına herhangi bir müdahalede bulunulmamakta sadece hak sahibinin taşınmazından yararlanmasına, bu taşınmazı istediği gibi kullanmasına engel olunmaktadır. Taşınmazın tamamından yararlanmaya engel olmak zorunlu olmayıp bir bölümünden yararlanmasına engel olunması hâlinde de bu suç oluşacaktır. Bu suçun oluşması için, failin mağdura karşı herhangi bir şekilde, cebir veya tehdit kullanmasına da gerek yoktur. Mağdurun taşınmazına gitmek için kullandığı yolu sulayarak geçilmez hâle getirmek, kapısını kilitlemek, kapı kilidini değiştirmek, taşınmazın etrafını tellerle çevirmek, taşınmazın ekip biçilmesine karşı koymak veya kullanılmasını engellemek amacıyla sürekli etrafını kirletmek suretiyle taşınmazdan yararlanmaya engel olunabilir (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 2. Baskı, 4. Cilt, 2014, s.4979.). Diğer bir anlatımla hak sahibinin taşınmazından yararlanmasına engel olan her fiil ile bu suçun işlenmesi mümkündür. Ancak somut olaya göre gerçekleştirilen fiilin engelleme niteliği taşıyıp taşımadığı ayrıca değerlendirilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Katılan …’ya ait suça konu mesken niteliğindeki taşınmazın katılan tarafından satılmak istenmesine karşın aynı zamanda katılanın abisi olup bu evin üst katında oturan sanık …’nın katılan ile aralarında bulunan bahse konu evden kaynaklı anlaşmazlık nedeniyle, suça konu dairenin satılmasını engellemek amacıyla gelen müşterilere evin girişini tuğla ile ikiye ayıracağını söylemesi şeklinde gerçekleşen somut olayda; sanığın bu eylemleri sonucunda katılana ait evin satılamadığının ve akabinde olay tarihinde emlakçılık yapan tanık …’in evin bu şekilde satılmasının mümkün olmadığını değerlendirerek evi satmaktan vazgeçip anahtarlarını katılana iade ettiğinin anlaşılması karşısında sanığın söz konusu eylemlerinin katılanın taşınmazından yararlanmasına engel olma niteliği taşıdığının ve sanığa atılı hakkı olmayan yere tecavüz suçunun unsurları itibarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığa atılı suçun unsurları itibarıyla oluştuğu gözetilmeden atılı suçtan mahkûmiyeti yerine yetersiz gerekçe ile beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2018/210 E. , 2020/190 K.
Köy merasına tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanun’un 513.maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır. Hükümden de anlaşılacağı üzere suçun maddi konusu, köy tüzel kişiliğine ait olan veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen taşınmazlar olduğu için belediye sınırları içerisindeki taşınmazlar bu suçun konusunu oluşturmamaktadır. Ceza Kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiştir. Her iki maddede de ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri olan, ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibinin istisnasını oluşturan, “failin lehine olan Kanun’un geçmişe etkili olması, geçmişe etkili uygulama veya geçmişe yürürlük” ilkesine yer verilmiştir. Bu ilkeye göre işlendiği zamanın Kanun’una göre suç teşkil eden bir fiil, daha sonra yürürlüğe giren bir kanunla suç olmaktan çıkartılırsa, failin lehine olan sonraki kanun geçmişe etkili uygulanacak ve bu fiilden dolayı fail hakkında ceza ve güvenlik tedbirlerine hükmedilemeyecek; benzer şekilde yürürlüğe giren kanun, suçun unsurlarında, cezasında veya kanuni neticelerinde lehe bir değişiklik yapmışsa yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş fiillere de uygulanacaktır.
…
TCK’nın 7. maddesinde Kanun’un kaldırılması veya değiştirilmesi esasına göre düzenlenen “failin lehine olan Kanun’un geçmişe etkili olması” ilkesinin uygulanmasında bahsi geçen kanun, suç ve ceza normlarını içeren ya da bu normlarla bütünleyici ilişki içinde olan kanunlardır.
6360 sayılı Kanun, köy merasına tecavüz suçunun düzenlendiği TCK’nın 154/2. maddesi ile bütünleyici bir ilişki içinde bulunmadığı gibi maddede herhangi bir değişikliğe ya da maddenin yürürlükten kaldırılmasına dair bir hüküm de içermemekte, idari yapılanmayı yeniden düzenlemek amacıyla köy statüsüne sahip yerleşim yerlerini mahalle olarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine bağlamaktadır. Başka bir anlatımla 6360 sayılı Kanun, TCK’nın 154/2. maddesinde yer alan köy merasına tecavüz suçundaki fiilin değersizliğini etkilememekte, fiil cezaya layık haksızlık niteliğini korumaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulu’nun 23.03.1987 gün ve 612-145, 05.12.1994 gün ve 304-329 sayılı kararlarında da bu prensipler benimsenerek sonuca ulaşılmıştır.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/231 Karar: 2016/6127 Tarih: 05.05.2016
Köy boşluğuna tecavüz suçunun mağduru köy tüzel kişiliği olup, suçtan doğrudan zarar görme olasılığı bulunmayan hazine vekili ve belediye temsilcisinin bu suçtan açılan davaya katılma hakkı bulunmadığı gibi katılma kararı verilmiş olması da temyiz hakkı vermeyeceğinden;
SONUÇ : Hazine vekilinin temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 317. maddesi gereğince REDDİNE, 05.05.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI DÜŞÜNCE :
Sanık … hakkında, … Köyü köy boşluğuna tecavüz etmesi sebebiyle 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 154/2. maddesinden cezalandırılması için dava açılmıştır.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda sanığın beraatine karar verilmiştir.
Mahkemenin beraate dair kararı, süresi içerisinde Maliye Hazinesi ve Belediye Başkanlığı vekilleri tarafından katılan sıfatıyla temyiz edilmiştir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirtilmiştir.
Anılan kanuni Anılan kanuni düzenleme uyarınca köy boşluğu kamu malı olup en genel tanımıyla kamu malları, Devletin özel mülkiyetindeki malları, kamunun yararlanmasına tahsis edilen hizmet malları ile kamunun ortak kullanımına ve yararlanmasına açık olan orta malları ve sahipsiz malları ifade eder ( Sadık Kırbaş, Devlet Malları, Birlik Yayınevi, Ankara,s.4 ). Yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde kamu malları sahipsiz malları, hizmet malları, orta malı, vakıf malları, eski eserler gibi çeşitli sınıflandırmalara tâbi tutulmaktadır. Bu ayrım içerisinde köy boşluğu kamu orta malları kapsamında yer almaktadır. Orta mallarının bir kısmından yapılan tahsise göre toplumun belirli bir kesimi yararlanırken -meralar buna örnektir- bir kısmından ise yol ve meydanlar gibi mahiyetleri itibariyle herkes yararlanmaktadır.
442 Sayılı Köy Kanununun 2. maddesinde442 Sayılı Köy Kanununun 2. maddesinde; orta mallarının köyü oluşturan unsurlardan biri olduğu, 8. maddesinde köy orta mallarının Devlet malı gibi korunacağı, bu türlü mallara el uzatanların Devlet malına el uzatanlar gibi cezalandırılacağı,
3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde; köye ait taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde köy halkından herhangi birinin de yetkili makama başvuruda bulunabilineceği, anılan kanunun uygulama şekli ve esaslarına dair yönetmeliğin 46. maddesinde ise köy tüzel kişiliğine ait mer’a, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara yapılan ilk tecavüz ve müdahaleler 3091 Sayılı Kanuna göre önlenmekle birlikte, tecavüz veya müdahalede bulunanlar hakkında 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesi uyarınca cezai işlem yapılmak üzere durumun valilik ve kaymakamlıkça Cumhuriyet Savcılığına bildirileceği,
Düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere köy boşluğu üzerinde Devletin ve köy tüzel kişiliğinin müşterek hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Köyler köy boşluğunun kullanma hakkı- nın sahibi, Devlet ise bu mülkün sahibidir. Köy boşluğunun sahibi olduğundan özel hukukta köy boşluğunun aynına dair bir dava Hazine taraf olmadan görülemeyecektir.
Hazinenin köy boşluğuyla ilgili aidiyet, tapu iptal, el atmanın önlenmesi, kâl, sökme, ecrimisil ve tazminat davası açma hakkı olduğu gibi, köy boşluğuna tevacüz eden veya amaç dışı kullanan köyün kendisi ise Hazine mülkiyet sahibi olarak köy tüzelkişiliğine karşı da dava açabilecektir.
Bu şekilde köy boşluğunun hukuki durumu, Hazine ve köy tüzel kişiliğinin köy boşluğu üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra, köy boşluğuna tecavüz suçu üzerinde de durulacak olursa;
Köy boşluğuna tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 Sayılı Kanun’un 513. maddesiyle buna benzer biçimde 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır.
Suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler; köy boşluğunu kısmen veya tamamen zapt etme veya üzerinde tasarrufta bulunma ya da sürüp ekmektir. Zapt etme; taşınmazdan başkalarının kısmen veya tamamen yararlanmasını engellemek, taşınmazı fiilen el altında tutmaktır. Tasarruf etmek ise, taşınmazın devamlı bir biçimde kullanılması olup kısa süreli tasarruflar, kanunun aradığı anlamda tasarruf değildir. Öte yandan sürüp ekmek de, taşınmaz üzerinde tasarruf etme şekillerinden biridir.
Suçla korunan hukuki yarar köy boşluğunun mülkiyet ve ortak kullanım hakkının korunmasıdır. Bu suçla köy boşluğuna vâki tecavüz eylemlerinin herhangi bir şikayet ve başvuru şartına bağlı olmaksızın etkin bir biçimde yaptırım altına alınması ve bu suretle köy boşluğunun korunması amaçlanmıştır.
Suçun mağduru köy boşluğundan yararlanma hakkı olan herkestir. Köy boşluğunun kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ve köy boşluğunun sahibi Hazine de suçtan zarar görendir.
Mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu kavramları ile kamu davasına katılma kurumu üzerinde durulacak olunursa;
5271 Sayılı CMK’nun 237 maddesinin5271 Sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar…..şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir.
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.
Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes ( geniş anlamda mağdur ) olabilecektir. ( Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen - A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2010, s. 197 - 199; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2012, s.105 - 107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2010, 6. cilt, s.7702-7703 )
Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında sayın çoğunluğun Maliye Hazinesinin temyiz isteminin reddine dair kararı yerinde olmayıp, köy boşluğuna tecavüz suçunda korunan hukuki yarar köy boşluğunun mülkiyet ve ortak kullanım hakkı olup, suçun mağduru köy boşluğundan yararlanma hakkı olan herkestir. Köy boşluğunun kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ile köy boşluğunun sahibi Hazinenin ise suçtan zarar gören konumunda olduğu gözönüne alındığında, sahibi olup üzerinde sınırlı da olsa tasarruf, denetleme ve koruma yetkisi bulunan Hazinenin köy boşluğuna tecavüz suçlarında doğrudan zarar
gördüğü ve buna bağlı olarak davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunduğu gözetilerek, dosyanın esasına dair temyiz incelemesi yapılması yerine, Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığından temyiz isteminin reddine dair sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/11928 Karar: 2015/24493 Tarih: 12.11.2015
Belediye sınırlarındaki yaylaya tecavüz suçundan açılan davada, suçun mağduru Belediye Başkanlığı olup suçtan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığı ve mahkeme tarafından katılma kararı verilmiş olması da hükmü temyiz hakkı vermeyeceği cihetle,
SONUÇ : Katılan Maliye Hazinesi temsilcisinin temyiz isteminin 317. maddesi gereğince REDDİNE, 12.11.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI DÜŞÜNCE :
Sanık S. Ç. hakkında, Korgan İlçesi, …Yaylasına ev yaptırmak suretiyle tecavüz etmesi nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154/1. maddesinden cezalandırılması için dava açılmıştır.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda sanığın beraatine karar verilmiştir.
Mahkemenin beraate ilişkin kararı, süresi içerisinde Maliye Hazinesi vekili tarafından katılan sıfatıyla temyiz edilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirtilmiştir.
Anılan kanuni Anılan kanuni düzenleme uyarınca yayla kamu malı olup en genel tanımıyla kamu malları, Devletin özel mülkiyetindeki malları, kamunun yararlanmasına tahsis edilen hizmet malları ile kamunun ortak kullanımına ve yararlanmasına açık olan orta malları ve sahipsiz malları ifade eder ( … ). Yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde kamu malları sahipsiz malları, hizmet malları, orta malı, vakıf malları, eski eserler gibi çeşitli sınıflandırmalara tâbi tutulmaktadır. Bu ayrım içerisinde yayla kamu orta malları kapsamında yer almaktadır. Orta mallarının bir kısmından yapılan tahsise göre toplumun belirli bir kesimi yararlanırken -meralar ve yaylalar buna örnektir- bir kısmından ise yol ve meydanlar gibi mahiyetleri itibariyle herkes yararlanmaktadır.
Görüldüğü üzere yayla üzerinde Devletin hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Belediyeler sınırları içerisindeki yaylanın kullanma hakkının sahibi, Devlet ise bu mülkün sahibidir. Yaylanın sahibi olduğundan özel hukukta yaylanın aynına ilişkin bir dava Hazine taraf olmadan görülemeyecektir. Hazinenin yayla ile ilgili aidiyet, tapu iptal, el atmanın önlenmesi, kâl, sökme, ecrimisil ve tazminat davası açma hakkı olduğu gibi, yaylaya tevacüz eden veya amaç dışı kullanan belediyenin kendisi ise Hazine mülkiyet sahibi olarak belediyeye karşı da dava açabilecektir.
Bu şekilde yaylanın hukuki durumu, Hazine ve belediyenin yayla üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra, yaylaya tecavüz suçu üzerinde de durulacak olursa;
Yaylaya tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanunun 513. maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır.
Suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler; yaylayı kısmen veya tamamen zapt etme veya üzerinde tasarrufta bulunma ya da sürüp ekmektir. Zapt etme; taşınmazdan başkalarının kısmen veya tamamen yararlanmasını engellemek, taşınmazı fiilen el altında tutmaktır. Tasarruf etmek ise, taşınmazın devamlı bir biçimde kullanılması olup kısa süreli tasarruflar, kanunun aradığı anlamda tasarruf değildir. Öte yandan sürüp ekmek de, taşınmaz üzerinde tasarruf etme şekillerinden biridir.
Suçla korunan hukuki yarar yaylanın mülkiyet ve ortak kullanım hakkının korunmasıdır. Bu suçla yaylaya vâki tecavüz eylemlerinin herhangi bir şikayet ve başvuru şartına bağlı olmaksızın etkin bir biçimde yaptırım altına alınması ve bu suretle yaylanın korunması amaçlanmıştır.
Suçun mağduru yayladan yararlanma hakkı olan herkestir. Yaylanın kullanma hakkı sahibi Belediye ve yaylanın sahibi Hazine de suçtan zarar görendir.
Mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu kavramları ile kamu davasına katılma kurumu üzerinde durulacak olunursa;
5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar … şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.
Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes ( geniş anlamda mağdur ) olabilecektir. ( … )
Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında sayın çoğunluğun temyiz isteminin reddine ilişkin kararı yerinde olmayıp, yaylaya tecavüz suçunda korunan hukuki yarar yaylanın mülkiyet ve ortak kullanım hakkı olup, suçun mağduru yayladan yararlanma hakkı olan herkestir. Yaylanın kullanma hakkı sahibi Belediye ile yaylanın sahibi Hazinenin ise suçtan zarar gören konumunda olduğu gözönüne alındığında, sahibi olup üzerinde sınırlı da olsa tasarruf, denetleme ve koruma yetkisi bulunan Hazinenin yaylaya tecavüz suçlarında doğrudan zarar gördüğü ve buna bağlı olarak davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunduğu gözetilerek, dosyanın esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılması yerine, Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığından temyiz isteminin reddine ilişkin sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6797 Karar: 2015/30889 Tarih: 05.11.2015
6545 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle, 04/02/1983 tarih ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesinde yapılan değişikliğin, 28/06/2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alınarak ve söz konusu Kanun değişikliğine göre, “Ceza dairelerinde, daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde; mahkeme kararındaki nitelendirme, mahkumiyet dışındaki kararlarda ise iddianamede veya iddianame yerine geçen belgedeki nitelendirme esas alınır, çeşitli suçlara ait davalarda, suçların en ağırını incelemeye yetkili olan daire görevlidir” hükmüne yer verildiği,
Çeşitli suçlara ilişkin açılan davalardan en ağırı saptanırken, hapis cezasının üst sınırı daha fazla olan suça ilişkin dava daha ağır kabul edilmeli, üst sınırların eşit olması halinde bu kez alt sınırı daha fazla hapsi gerektiren suça ilişkin davanın daha ağır olduğu sonucuna varılmalıdır. Hapis cezası ile birlikte öngörülen adli para cezaları ise, her iki suça ilişkin hapis cezalarının alt ve üst sınırlarının eşit olması halinde dikkate alınmalıdır.
12.12.2013 tarihli kararda, sanıkların, 5237 sayılı TCK’nın 154/1, 151/1. maddeleri gereğince hakkı olmayan yere tecavüz ve mala zarar verme suçlarından beraatlerine karar verilmiş olmakla,
İncelenen dosya içeriğine göre; temyiz incelemesine konu suçlardan hakkı olmayan yere tecavüz suçunun cezası, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 154/1. maddesinde altı aydan üç yıla kadar hapis; mala zarar verme suçunun cezası ise aynı Kanun’un 151/1. maddesi uyarınca dört aydan üç yıla kadar hapis cezasından ibaret olduğu gözetildiğinde;
Sonuç: İddianamedeki nitelendirme ve Yargıtay Kanunu’nun Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesi Yüksek (8.) Ceza Dairesi’nin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili daireye gönderilmesine 05.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.