Meslek Hastalığı Nedir?
Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik hâlleridir (5510 Sayılı Kanun m.14). 6331 sayılı İş sağlığı ve Güvenliği Kanunu da (m.3/1-L) meslek hastalığını mesleki risklere http://taplink.cc/eryigithukukburosu maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık olarak tanımlamaktadır.
Çalışanlar uzun süre aynı işi yapmakta, aynı şekilde çalışmakta, işin yapılma şekli veya niteliği nedeniyle belirli bir zaman sonra yaptığı işten etkilenmekte ve meslek hastalığına yakalanmaktadır. Meslek hastalığına yakalanan işçinin ise maddi ve manevi tazminat talep etme hakkı doğmaktadır.
Meslek hastalığı nedeniyle tazminat davası; sigortalının meslek hastalığı nedeniyle uğradığı ızdırabı ve işgücü kaybını tazmin etmek amacıyla açılan bir maddi ve manevi tazminat davası türüdür.
Meslek Hastalığının Şartları
Sigortalının mesleğini yaparken her gün yerine getirdiği faaliyetler nedeniyle veya işin özelliğinden veya iş şartlarından dolayı yaptığı iş ile ile bağlantılı olarak meydana gelen hastalıkları meslek hastalığı olarak kabul edilmektedir. Sigortalının her hastalığı meslek hastalığı olarak değerlendirilemez, bir hastalığın meslek hastalığı olarak nitelendirilip tazminat davasına konu edilebilmesi için şu şartların bir arada gerçekleşmiş olması gerekir.
İşçilik Şartı: 5510 sayılı kanun, meslek hastalığı nedeniyle hak sahibi olabilecek kişi olarak “sigortalı” olan işçiyi göstermiştir. Ancak, işçi sigortalı olmasa bile, çalışması ve meslek hastalığı kurumca başka türlü tespit edilmediği takdirde, meslek hastalığı tespit davası açılarak hem sigortalılığın hem de meslek hastalığının tespit edilmesi mümkündür.
İşin Yürütümü Sırasında Oluşması Şartı: Meslek hastalığı (hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik hâli) işçinin yürüttüğü iş sebebiyle ortaya çıkmalıdır. Meslek hastalığı ile işçinin yaptığı iş arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır.
Süre Şartı: Meslek hastalığı işçinin belli bir devamlılık arz eden çalışma sürecinde ortaya çıkmalıdır. Ani veya tesadüfi gelişen olaylar neticesinde işçinin bedensel veya ruhsal zarar görmesi “iş kazası” olarak kabul edilir. Bu durumda iş kazası nedeniyle tazminat davası açılabilir. Meslek hastalığı ise belli bir süre sonunda yavaş yavaş bedensel ve ruhsal zararların gelişmesidir.
Hastalık Şartı: Meslek hastalığı, Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Yönetmeliği ve Tüzüğü’nde yer alan hastalıklardan olmalıdır. Hastalık, işçiyi bedensel veya ruhsal açıdan etkileyerek bir engelliliğe yol açmalıdır. SGK sağlık raporuyla veya mahkemede açılan bir tespit davasıyla saptanmalıdır. Yönetmelikte belirlenmiş hastalıklar dışında herhangi bir hastalığın meslek hastalığı sayılıp sayılmaması hususunda çıkabilecek uyuşmazlıklar, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.
Meslek Hastalıkları Nelerdir?
Meslek hastalıkları Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü’nün 5. maddesinde tasnif edilerek ana başlıklar halinde düzenlenmiştir:
Baş arızaları (kafa kemikleri, nöroloji, nöröşirürji, psikiatri arıza ve hastalıkları)
Göz arızaları
Kulak arızaları
Yüz arızaları
Boyun arızaları
Göğüs hastalıkları
Omuz ve kol arızaları
El bileği ve el arızaları
El parmakları arızaları
Omurga arızaları
Karın hastalık ve arızaları,
Pelvis ve alt ekstremite arızaları
Endokrin, metabolizma, kol.
Her başlık altında yer alan hastalıklar Tüzüğe ekli A cetvelinde ayrıntılı bir şekilde gösterilmiştir.
Meslek Hastalıkları Nasıl Tespit Edilir?
Meslek hastalığına maruz kalan işçinin meslekte güç kayıp oranının öncelikle tespit edilmesi gerekir. Meslekte güç kayıp oranı, sigortalıya SGK tarafından gelir bağlanıp bağlanmayacağı, bağlanacaksa miktarı ile maddi ve manevi tazminat davası neticesinde hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkiler. Bu nedenle meslek hastalığı nedeniyle meslekte güç kayıp oranının doğru tespit edilmesi önemlidir.
İşveren meslek hastalığına tutulan işçinin bu durumunu öğrendiği tarihten itibaren üç iş günü içinde, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile Kuruma bildirmek zorundadır. Meslek hastalığının SGK’ya bildirilmesi üzerine SGK müfettişleri soruşturma yoluyla gerekli kontrol ve denetimleri yapar (5510 sayılı kanun m.14).
Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 40. maddesine göre sigortalının çalıştığı işten dolayı meslek hastalığına tutulduğu şu şekilde tespit edilir:
SGK tarafından yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları, yani Sağlık Bakanlığı Meslek Hastalıkları Hastaneleri veya devlet üniversitesi hastaneleri tarafından usulüne uygun olarak düzenlenen sağlık kurumu raporu ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi sonucu SGK Sağlık Kurulu tarafından meslek hastalığı ve maluliyet oaranı (mesleki güç kayıp oranı) tespit edilir.
SGK gerekli gördüğü hallerde, işyerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbî sonuçlarını ortaya koyan denetim raporları ve gerekli diğer belgelerin inceleyerek de SGK Sağlık Kurulu tarafından meslek hastalığı ve maluliyet oranı tespit edilebilir.
Olayın meslek hastalığı olup olmadığı ve maluliyet oranına ilişkin SGK Sağlık Kurulu tarafından yapılan tespitlere karşı Ankara’da bulunan SGK Yüksek Sağlık Kurulu’na itiraz edilebilir. Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar SGK’yı bağlayıcı nitelikte ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde (itiraz, dava açmak suretiyle mümkündür) gerekli inceleme Adli Tıp Kurumu aracılığıyla yaptırılmalıdır (Y21HD-K.2015/15051).
SGK tarafından işçinin maruz kaldığı olay meslek hastalığı olarak kabul edilmediği takdirde, meslek hastalığının tespiti amacıyla dava açılabilir. Meslek hastalığının tespiti davasını yürütmeye iş mahkemesi görevlidir. Meslek hastalığının tespiti davasında hem işveren hem de SGK’ya birlikte dava açılmalıdır.
506 sayılı Yasa’nın 4. maddesinde de, “işveren; …sigortalıları çalıştıran … kişiler…” olarak tanımlanmış olup, olayın meslek hastalığı olduğuna yönelik davalar, sonuç itibariyle, sigortalı ile işveren arasındaki ilişkinin hizmet ilişkisi olduğuna yönelik tespit hükmünü de içerdiğinden, bu yöndeki işyeri bilgi ve belgelerine ulaşılmada, kısacası, davanın sübutu ve verilen kararın infazı açısından, işvereninde davada taraf olmasında yasal zorunluluk vardır. Hal böyle olunca, dava dışı işverene de usulüne uygun husumet yöneltilmesi ile davaya katılımı sağlanarak varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir (Y10HD-K.2015/17863).
Meslek Hastalığı Tazminat Davasında Zamanaşımı
Meslek hastalığı tazminat davası zamanaşımı süresi 10 yıldır (6098 sayılı Borçlar Kanunu m.146).
Tazminat davası zamanaşımı süresi failin ve zararın öğrenildiği tarihten itibaren başlar. Meslek hastalığı tazminat davasında zararın öğrenilmesi kavramı zamanaşımının başlangıcı açısından oldukça önemlidir. Zararın öğrenilmesinden kastedilen; bütün hal ve şartları ile (kapsamı, mahiyeti, etkisi vs.) zararın öğrenilmiş olması demektir. Özellikle bedensel zararlarda ancak bakım ve tedavi neticesinde düzenlenen doktor raporuyla zarar belirli bir netliğe ulaşır. Bedensel zararın gelişim gösterdiği hallerde zamanaşımı başlangıcı olarak “gelişimin tamamlandığı” tarih dikkate alınır. Değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı meslek hastalıklarında zamanaşımı meslek hastalığının tespit tarihinde başlar.
İşverenin Kaçınılmazlık Nedeniyle Sorumluluğu
5510 sayılı Kanun’un 21/1 maddesine göre “İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.” hükmünü taşımaktadır. Meslek hastalığın kaçınılmazlık indirimi, işverenin tüm yükümlülüklerini mevzuata uygun yerine getirmesi halinde sözkonusu olur. İşveren, her türlü önlemi almasına rağmen meslek hastalığının ortaya çıkması halinde maddi tazminattan kaçınılmazlık indirimi yapılmalıdır.
Öğretide, yargısal kararlarda ve yasalarda kötü tesadüf, fevkalade hâl, umulmayan durum, tesadüfi olay olarak da adlandırılan kaçınılmazlık, hukuksal ve teknik anlamda “fennen önlenmesi olanaksız”, başka bir anlatımla işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemler alınmış olunsa bile önlenemeyecek olan durumları ifade eder.
Kaçınılmazlığın unsurları; 1-İrade dışında meydana gelen olay, 2-Davranış kuralının veya sözleşme borcunun ihlali, 3-İlliyet bağının bulunması, 4-Önlenemezliktir.
Bu unsurlardan özellikle sonuncusu olan olayın önlenemezliği hususunu biraz açmak gerekirse; buradaki önlenemezliğin olayla ilgisi yoktur. Önlenemezlik unsuru, tamamen davranış normu ve borca aykırılıkla ilgili olup, alınabilinecek tüm tedbirler alınmış olunsa dahi bir davranış normunun veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlalinin ifadesidir. Yani olay önlenemez olmasına rağmen bir davranış kuralına ya da sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa artık kaçınılmazlıktan söz etme imkanı yoktur. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler önlenemez olaylara karşın bir davranış kuralını ve borca aykırılığı önleme olanağını sağlamaktadır. Örneğin; bir inşaat işçisinin üzerinde çalışacağı tabiyeyi hazırlamak için duvara beton çivisi çakarken çivinin başının kırılıp gözüne kaçması olayında çivinin kırılması irade dışı ve önlenemez bir olay olmakla birlikte kırılan bu çivinin işçinin gözüne kaçması önlenemez bir olay değildir. Zira çalışma esnasında gözlük kullanılarak bu neticenin önüne geçilebilinir. O halde böylesi bir durumda olayın önlenemezliğinden bahisle kaçınılmazlıktan bahsetme imkanı yoktur. Kaçınılmazlık beklenmeyen hâl olarak nitelendirilir. Kaçınılmazlığın bir başka adı da aksi tesadüftür. Kaçınılmazlık öngörülebilir fakat engellenemeyen hadiseleri ifade eder. Bazen her türlü önlemin alınması durumunda dahi iş kazası ya da meslek hastalığı meydana gelebilir. Kaçınılmazlık durumunda zararın tümüne işçinin katlanması hakkaniyete uygun düşmez Yargıtay uygulamalarında kaçınılmazlık durumunda sorumluluğun paylaştırılması kural olarak %60 işveren, %40 kazalı kusuru olarak sorumluluğun paylaştırılması şeklindedir (YHGK-K.2018/215).
Meslek Hastalığı Maddi ve Manevi Tazminat Davasının Kapsamı
Meslek hastalığına yakalanan işçi işverene karşı her türlü maddi ve manevi zararlarının karşılanması amacıyla tazminat davası açabilir.
Manevi tazminat, kişilik değerleri saldırıya uğrayan kişinin isteyebileceği bir tazminat türüdür. Kişilik değerleri, bireyin kişilik haklarını meydana getirmekte olup kanunda tanımlanmamış olmakla birlikte Yargıtay kararlarına göre kişinin yaşamı, sağlığı, ruh ve vücut bütünlüğü bozulan herkes manevi tazminat isteyebilir.
Maddi tazminat davası, işçinin meslek hastalığı nedeniyle uğradığı meslekte güç kaybı ve diğer zararlarını karşılamak üzere açılır. Maddi tazminatın kapsamınını belirleyen temel unsurlar şunlardır:
Tarafların kusur oranları,
Maluliyet varsa maluliyet oranı,
İşçinin en son geliri.
Meslek hastalığı sonucu ölüm halinde; ölen işçinin desteğinden yoksun kalan kişiler maddi tazminat davası açabilir. Ölüm nedeniyle açılan maddi tazminat davalarında hükmedilen tazminata, “destekten yoksun kalma tazminatı” denilmektedir. Ölen kişinin eşi, çocukları, anne-babası veya ölenin kendisine destekte bulunduğunu ispat edebilen herkes maddi ve manevi tazminat davası açabilir.
Ölenin herhangi bir desteği olmamasına rağmen ölümden üzüntü duyan birinci derece yakınlar da manevi tazminat davası açabilirler. (Borçlar Kanunu md. 56/2). Yaralanma halinde, yaralananın yakınlarının maddi tazminat isteme hakları yoktur. Ancak, yaralanma ağır bedensel zarar meydana getirmişse (örneğin, bir gözün gözün kör olması, bacak veya kolun kopması), özellikle uzuv kaybı meydana gelmişse yaralananın yakınları da manevi tazminat talep edebilir (BK md. 56/2).
Meslek Hastalığı Yargıtay Kararları
Meslek Hastalığı Nedir? Şartları Nelerdir?
Mevzuatımızda ise meslek hastalığının tanımı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Meslek hastalığının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması” başlıklı 14’üncü maddesinin ilk fıkrasında yapılmıştır. İlgili fıkraya göre meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik hâlleridir. Ayrıca 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının “l” bendinde de meslek hastalığı, mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık olarak tanımlanmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki bir sosyal risk olarak meslek hastalığının diğer hastalıklardan ayırt edilebilmesi ve meslek hastalığının varlığından bahsedilebilmesi için bir takım şartların bir arada bulunması gerekmektedir. Gerçekten de hastalığın ya da bedensel veya ruhsal engellilik hâlinin meslek hastalığı olarak nitelendirilebilmesi için ilk şart, kişinin sigortalı olmasıdır. Bunun yanında hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik hâlinin yürütülen işin sonucu olarak ortaya çıkmalı diğer bir ifadeyle uygun illiyet bağı bulunmalıdır. Ayrıca belirli bir zaman dilimi içerisinde oluşmalıdır. Yine meslek hastalığı yönetmelikte yer almalı, belirtilen süre içerisinde meydana gelmeli ve Kurum sağlık raporu ile saptanmalıdır. Son olarak sigortalının beden veya ruhça bir zarara uğraması şartının da gerçekleşmesi gerekmektedir.
Yukarıda da belirtildiği gibi meslek hastalığı sigortasından yararlanabilmenin ilk şartı hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halinin ortaya çıktığı kişinin 5510 sayılı Kanun ile düzenlenen İş Kazası ve Meslek Hastalığı Sigortası kapsamında sigortalı olmasıdır.
Bu kişiler 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının “a” ve “b” bentlerine tabi sigortalılar ile 5’inci maddesinin “a”, “b”, “c”, “e” ve “g” bentleri ve Ek 5/4’üncü maddesinde geçen ve haklarında iş kazası ve meslek hastalığı sigortasının uygulanacağı belirtilen sigortalılardır.
Meslek hastalığının varlığı için aranacak diğer bir şart, hastalığın ya da bedensel veya ruhsal engellilik hâlinin yürütülen işin sonucu olarak ortaya çıkması, diğer bir ifadeyle uygun illiyet bağının bulunmasıdır. Eğer işçinin çalıştığı işte çalışmaması hâlinde hastalığa yakalanmayacağı söylenebiliyorsa bu durumda meslek hastalığı ile yürütülen iş arasında uygun illiyet bağının bulunduğu kabul edilmelidir (M. Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Ankara 1985, s. 125). Başka bir söyleyişle hizmet akdine göre işverenin işyerinde çalışan işçi, hastalığa, gördüğü işin özellik ve niteliği veya işin yürütüm şartları dolayısıyla tutulmuş ise uygun illiyet bağı mevcuttur (F. Eren, Borçlar Hukuku ve İş Hukuku Açısından İşverenin İşkazası ve Meslek Hastalığından Doğan Sorumluluğu, Ankara 1974, s. 28).
Aranacak bir başka şart ise meslek hastalığının belirli bir zaman dilimi içerisinde oluşmasıdır. 5510 sayılı Kanun’un meslek hastalığı tanımında da belirtildiği üzere meslek hastalığı tekrarlanan bir sebeple ortaya çıkmalıdır. Gerçekten de meslek hastalığı işin nitelik ve yürütüm şartları sonucu ya da işyerinin durumu dolayısıyla yavaş yavaş ortaya çıkan bir sağlık sorunudur (C. Tuncay/Ö. Ekmekçi s. 401). Esasen meslek hastalığını iş kazasından ayıran en büyük özellik, iş kazasında kazayı meydana getiren harici sebebin bir defada cereyanı iken, meslek hastalığında bu sebebin devamlı olarak tekrarlanmasıdır (F. Eren, s. 26). Bu nedenle meslek hastalığı iş kazası gibi aniden ve çok kısa bir zaman aralığında meydana gelmemekte zamana yayılmaktadır.
Yine meslek hastalığı için aranacak şartlardan bazıları meslek hastalığının yönetmelikte yer alması, belirtilen süre içerisinde meydana gelmesi ve Kurum sağlık raporu ile saptanmasıdır.
5510 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinin son fıkrasında;
“Hangi hâllerin meslek hastalığı sayılacağı, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinin şekli ve içeriği, verilme usûlü ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikte düzenlenir. Yönetmelikte belirlenmiş hastalıklar dışında herhangi bir hastalığın meslek hastalığı sayılıp sayılmaması hususunda çıkabilecek uyuşmazlıklar, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.” düzenlemesi getirilmiştir.
Kanunda bahsi geçen yönetmelik ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’dir. İlgili Yönetmelik ekinde meslek hastalıkları listesi yer almakta olup bir hastalığın meslek hastalığı olarak kabulü için bu listede yer alıyor olması gerekmektedir. Listede yer almayan ancak meslek hastalığı olduğu düşünülen durumlarda ise ortaya çıkan uyuşmazlık Yüksek Sağlık Kurulunun kararı ile giderilecektir.
Kaldı ki hastalığın meslek hastalığı olarak kabulü için sadece listede yer alması yeterli olmayıp aynı zamanda hastalığın işçinin hastalığa neden olan işte çalışmaya başlamasından itibaren belirli bir zaman geçmesinden sonra ortaya çıkması da gereklidir. Örneğin Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nin 20’inci maddesinin birinci fıkrasına göre “Pnömokonyozun meslek hastalığı sayılabilmesi için, sigortalının, havasında pnömokonyoz yapacak yoğunluk ve nitelikte toz bulunan yeraltı veya yerüstü işyerlerinde toplam olarak en az üç yıl çalışmış olması şarttır” (C. Tuncay/Ö. Ekmekçi s. 401).
Öte yandan 5510 sayılı Kanunun 14’üncü maddesi ve Sosyal Sigortalar İşlemleri Yönetmeliği 36/1’inci maddesinde belirtildiği üzere sigortalının meslek hastalığına tutulduğunun Kurum sağlık raporu ile saptanması gerekmektedir.
Kanun’un 14’üncü maddesinde; “Sigortalının çalıştığı işten dolayı meslek hastalığına tutulduğunun;
a) Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları tarafından usûlüne uygun olarak düzenlenen sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi,
b) Kurumca gerekli görüldüğü hallerde, işyerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbî sonuçlarını ortaya koyan denetim raporları ve gerekli diğer belgelerin incelenmesi, sonucu Kurum Sağlık Kurulu tarafından tespit edilmesi zorunludur.” düzenlemesine yer verilmiş,
böylece meslek hastalığının kabulünde Kurum Sağlık Kurulunun tespiti aranmıştır.
Nihayet hastalığın ya da bedensel veya ruhsal engellilik hâlinin meslek hastalığı olarak nitelendirilebilmesi için aranan diğer bir şart sigortalının beden veya ruhça bir zarara uğramasıdır. Sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütümü sonucu meslek hastalığına neden olan etkilerle karşılaşması elbette meslek hastalığının varlığı için yeterli değildir. Aynı zamanda geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik hâlinin de ortaya çıkması gerekmektedir.
Somut olayda, sigortalı M….’ın davalı Brisa Bridgestone Sabancı Lastik San. ve Tic. A.Ş.’de lastik imalat operatörü olarak çalışırken yürütülen işin sonucu olarak sürekli elini kullanması nedeniyle rahatsızlandığı ve ilk olarak 02.04.2008 tarihinde işyeri hekimine başvurduğu, bunun üzerine sigortalıya “sağ leteral epikondilit” teşhisi konulduğu, daha sonra “sol kubital tünel sendromu” tanısıyla 15.12.2008 tarihinde ameliyat edildiği, yine 14.04.2009 tarihinde “sağ lateral epikondilit tanısıyla” ameliyata alındığı, hastalığı nedeniyle çeşitli tarihlerde tedavi gördüğü, son olarak İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesinden alınan 13.11.2009 tarihli rapor ile “bilateral lateral epondilit, kubital tünel sendromu” tanısı konulduğu, 20.08.2010 tarihli Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kararında M…ş’ın hastalığının E-6 kodu ile meslek hastalığı listesinde bulunduğu ve mevcut hastalığının mesleki olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Meslek hastalığının tanımı ve şartlarına yönelik verilen bilgiler ışında somut olay değerlendirildiğinde, sigortalı M…’ın mesleğini icra ederken elini kullanması nedeniyle yürütülen işin niteliği gereği hastalığın vuku bulduğu, eğer sigortalı, davalı işveren nezdinde lastik imalat operatörü olarak çalışmasa idi hastalığın da ortaya çıkmayacağı, bu hâliyle işyeri koşulları ile ortaya çıkan hastalık arasında uygun illiyet bağının bulunduğu açıktır. Hâl böyle olunca sigortalı yönünden meslek hastalığının varlığı için aranan tüm şartlar gerçekleşmiş olduğundan M…’ın hastalığının meslek hastalığı olduğunun kabulü gerekmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu - Karar : 2018/1185).
Meslek Hastalığının Tespiti Davası Açılması Zorunluluğu
Yapılacak iş, meslek hatalığının Sosyal Güvenlik Kurumuna ihbar edildiği, tahkikat yapıldığı ancak tahkikat raporunda olumlu olumsuz bir sonuca ulaşılamadığı dikkate alındığında, davacının mirasçılarına davacıda meydana gelen akciğer kanseri hastalığının meslek hastalığı olarak kabul edilmesi için Kuruma başvuruda bulunmaları, hastalığın Kurumca meslek hastalığı olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine “meslek hastalığı tespit” davası açması için önel verilmesi, tespit davası, bu dava için bekletici sorun yapılarak çıkacak sonuca göre; hastalığın Kurumca meslek hastalığı olduğunun kabul edilmesi halinde ise davacı müteveffanın, hastalığına ilişkin tüm tıbbi evraklar temin edildikten sonra, usulüne uygun şekilde meslek hastalığından kaynaklanan sürekli iş göremezlik oranının tespitine ilişkin rapor alınarak kesinleştirilmesi; itiraz halinde sırasıyla SGK Yüksek Sağlık Kurulu’ndan ve Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan rapor alınması; mevcut raporlar arasında çelişki oluşması halinde ise; raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınmak suretiyle giderilmesinin ardından çıkacak sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir. Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan bozmayı gerektirmektedir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi - Karar : 2015/17475).
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine dair davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir. 5510 Sayılı Kanunun 14. maddesinde meslek hastalığının 4. maddenin 1. fıkrasının a) bendi ile 5. madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından, sigortalının meslek hastalığına tutulduğunu öğrenen veya bu durum kendisine bildirilen işveren tarafından bu durumun öğrenildiği günden başlayarak üç iş günü içinde, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile Kuruma bildirmesinin zorunlu olduğu, meslek hastalığı ile ilgili bildirimler üzerine gerekli soruşturmaların Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri vasıtasıyla yaptırılabileceği, hangi hallerin meslek hastalığı sayılacağının, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinin şekli ve içeriğinin verilme usulü ile bu maddenin uygulanmasına dair diğer usul ve esasların, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikte düzenleneceği, yönetmelikte belirlenmiş hastalıklar dışında herhangi bir hastalığın meslek hastalığı sayılıp sayılmaması hususunda çıkabilecek uyuşmazlığın Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı bildirilmiştir. Öte yandan, 5510 Sayılı Kanunun 18. maddesinde Kurumca yetkilendirilen hekim ve sağlık kurullarından istirahat raporu alınmış olması şartıyla meslek hastalığı sebebiyle iş göremezliğe uğrayan sigortalıya her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verileceği, 19. maddesinde meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve özürler sebebiyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurullarınca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalıya sürekli iş göremezlik ödeneği verileceği bildirilmiştir. Somut olayda davacının sol kulağındaki rahatsızlık sebebiyle yakalandığı anlaşılan hastalığın Meslek Hastalıkları Hastanesi ve dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporuna göre meslek hastalığı olarak nitelendirilmediği, davacı tarafından meslek hastalığı olduğu iddia olunan olayın Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediği anlaşılmaktadır. Kurumca sigortalıya gelir bağlanabilmesi için öncelikle zararlandırıcı olayın meslek hastalığı niteliğinde olup olmadığının tespiti ön sorundur. Meslek hastalığının tespiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Güvenlik Kurumunun hak alanını doğrudan ilgilendirmekte olup tazminat davasında kurum taraf değildir. Yapılacak iş; davacıya meslek hastalığını Sosyal Güvenlik Kurumuna ihbarda bulunmak, olayın Kurumca meslek hastalığı olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumunu ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine ‘meslek hastalığının tespiti’ davası açması için önel vermek, tespit davasını bu dava için bekletici sorun yaparak çıkacak sonuca göre, olayın Kurumca meslek hastalığı olduğunun kabul edilmesi halinde ise davacıya Kuruma müracaat ederek sürekli iş göremezlik oranının belirlenmesi giderek meslek hastalığı sigorta kolundan sürekli iş göremezlik geliri bağlanması için önel vermek ve çıkacak sonuca göre bir karar vermektedir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi - Karar : 2015/120).
Meslek Hastalığı Tazminat Davasında Zamanaşımı ve Faiz
Dava konusu olayda davacının 03.07.2000 tarihinde tespit edilen meslek hastalığı nedeniyle %83,50 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı ve 04.08.2000 tarihinden başlamak üzere 21.10.2002 onay tarihli gelir bağlandığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Davacıya sürekli iş göremezlik tayinine esas alınan meslek hastalığı bakımından değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı, Meslek hastalıklarında zaman aşımının meslek hastalığının tespit tarihinden başlayacağı açıktır. Bu duruma göre meslek hastalığının tespit tarihi dikkate alındığında 14.11.2015 ek dava tarihinde yasanın öngördüğü 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır. Hal böyle olunca, süresi içerisinde davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’inin kabul edilerek ek dava konusu maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, ek dava konusu talebi de kapsar biçimde maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. 2000 yılında tespit edilen meslek hastalığı nedeniyle sürekli iş göremezlik oranına ilişkin olarak 2014 yılında …. tarafından yapılan değerlendirmenin zaman aşımının başlangıcının belirlenmesi anlamında davacıya bir hak kazandırmayacağı ortadadır. Davacı asıl ve birleşen davalarda hüküm altına alınan tazminatlara maluliyetin tespit tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesi açıkça istenmiştir. Öte yandan meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle açılan davalarda faizin zararın meydana geldiği meslek hastalığının tespit tarihinden itibaren yürütüleceği, meslek hastalığının tespiti ile birlikte zarar veren bakımından temerrüte düşüldüğünün kabulünün gerektiği dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarındandır. Hal böyle olunca da davanın niteliğine göre meslek hastalığının tespit edildiği 03.07.2000 tarihinden itibaren faize karar verilmek gerekirken, … rapor tarihinden itibaren faize karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın ve özellikle, meslek hastalığının tespit tarihinde hataya düşülerek, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi - Karar : 2016/3194).
Meslek Hastalığının Tespiti Davasında Araştırma
Davacı Kurum, 1980 - 1986 yılları arasında marangozhanede, 1989 - 2003 yılları arasında davalı şirkete ait dokuma fabrikasında “hallaç” ve “penya” tabir edilen iplik imal işleri yaparken yakalandığı iddia edilen meslek hastalığı (Mesleki Bronşiyal Astım) sonucu %10,3 oranında sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalı işçi H. T.’a bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerden oluşan sosyal sigorta yardımlarının 506 Sayılı Kanunun 26. maddesi uyarınca, davalı işverenden rücuan tahsiline karar verilmesini istemiş. Mahkemece, “… davacının yakalanmış olduğu astım rahatsızlığının davalının işyerinde çalışmasından dolayı olduğuna dair illiyet bağı kurulamaması ve işverenin herhangi bir kusurunun olmadığının tespit…” edildiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Gerek 506 Sayılı Kanunun 18 ve gerekse 5510 Sayılı Kanunun 14. maddeleri uyarınca; işverenlerin meslek hastalığından sorumlu tutulabilmesi için, sigortalının bu işverenlerin hizmetinde çalışırken meslek hastalığına tutulduğunun ve meslekte kazanma güç kaybının bu hastalıktan kaynaklandığının tespiti, eski işinden fiilen ayrılma zamanı ile hastalığın meydana çıkması arasında, hastalık için Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü’nde belirlenen süreçten (yükümlülük süresinden) daha uzun bir zamanın geçmemiş olması şarttır. Ancak meslek hastalığının klinik ve laboratuar bulgularıyla kesinleştiği ve meslek hastalığına yol açan etkenin, işyeri incelemesi ile kanıtlandığı hallerde, yükümlülük süresi aşılmış olsa bile, söz konusu hastalık. Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun onayı ile meslek hastalığı sayılabilir. Burada önemli olan hastalığı belirleyen rapor tarihi değil, tıbbi verilere göre hastalığın ortaya çıktığı tarihtir.
Davaya konu somut olayda, işyerindeki çalışma koşulları, meslek hastalığı için öngörülen yükümlülük süresi ve buna dair yapılan Kurum işlemleri araştırılmadığı gibi. Mahkemece hükme esas alınan kusur raporunu düzenleyen inşaat ve makine mühendisi bilirkişilerin sigortalıda oluşan meslek hastalığında uzmanlığından da söz edilemez. Bu nedenle, hastalık için öngörülen yükümlülük süresi ve yükümlülük süresi yönünden Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu karar ve onayı ile meslek hastalığının tespiti yönünden davalı Kurum tarafından yapılan işlemlere dair bilgi ve belgeler getirtilmeli, sigortalının yapıldığı iddia edilen periyodik muayenelerine dair belgeler ile çekilen grafikleri getirtilmeli, gerekirse çalışma yerlerinde keşif yapılarak işyerindeki çalışma koşulları belirlenmeli, sigortalının yaptığı işin özellikleri, yakalandığı meslek hastalığına yol açan etkenler ve buna göre meslek hastalığı ile davalı şirkete ait işyerindeki çalışma koşulları yönünden hastalığın oluşması ve ilerlemesi bakımından illiyet bağı olup olmadığı, uygun sebep sonuç ilişkisinin tespiti halinde işverenin kusur payı, aralarında sigortalıda oluşan meslek hastalığı konusunda uzman doktor bilirkişinin de bulunacağı ehil bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır. Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi - Karar : 2011/2781).
Meslek Hastalığı Tazminat Davası Açıldıktan Sonra Ölüm ve Yakınların Manevi Tazminat İstemi
Dava, meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece; davacıların murisinin yakalandığı meslek hastalığı sebebiyle maddi tazminat talebinde bulunduğu, manevi tazminatına dair bir talebinin olmadığı, bu sebeple davacıların da, ölenin yakalandığı meslek hastalığı sebebiyle manevi tazminat talep edemeyecekleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olup bu karar süresinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacıların murisinin, 29.3.1983 - 13.9.2005 tarihleri arasında davalı işyerinde kalıplama bölümünde çalıştığı, burada kumu özel tahta kalıplara dökerek döküm kalıpları elde ettiği, davacının meslek hastalığına yakalandığı, bu sebeple de iş gücü kaybı oluştuğunun İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi ile Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesinin raporlarıyla sabit olduğu, İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesinin 22.5.2007 tarihli mütalasında. “sigortalının ölümünün pnömonkonyoz meslek hastalığı ve komplikasyonlarından olduğunun” belirtildiği, 30.7.2003 tarihli iş müfettişi raporunda; işyerinde meslek hastalığı meydana gelmesinde davalı işverenin %90 oranında kusurlu olduğu, %10 oranında da kaçınılmazlık olduğunun anlaşıldığı, SGK’nın sigortalıya maluliyeti sebebiyle gelir bağladığı, daha sonra kusurlu olduğunu belirttiği davalı işveren aleyhine dava açarak faiziyle tahsilini talep ettiği, Kartal 1. İş Mahkemesi’nin 2004/316 E. sayılı dosyasında görülen davada alınan bilirkişi heyeti raporunda meslek hastalığının oluşumunda davacının %90 oranında kusurlu olduğu, olayda %10 kaçınılmazlık bulunduğunun belirtildiği, bu bilirkişi raporuna dayanılarak verilen kabul kararın Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin incelemesinden geçerek 6.4.2009 tarihli ilamla onandığı görülmüştür.
Uyuşmazlık, murisin sağlığında manevi tazminat talebinde bulunmaması sebebiyle mirasçılarının manevi tazminat talebinde bulunup bulunmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Ölüm hallerinde manevi tazminatın yasal dayanağı B.K. 47. maddedir. Buna göre “Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.” Manevi tazminata hükmedebilmek için ortada bir manevi zarar olmalıdır. Manevi zarar, malvarlığı dışında kalan değerlerin yani kişi varlığı değerlerinin zedelenmesi sonucu doğan rahatsızlık, duyulan elem ve acı (ızdırap) olarak gözükmektedir. Manevi tazminat ise, zarar görenin kişi varlığı değerlerindeki zedelenme sonucu oluşan elem ve acının (rahatsızlığın) genellikle ödenen bir tazminatla değerlendirilmesinden ibarettir. Ölüm halinde bundan çok ciddi surette elem duyacak kimseler vardır. Manevi tazminat isteyecek olan kimseler, ölümden son derece üzüntü ve elem duyan kimselerdir. Ölümden hakikaten elem duyacak olanlar ölünün yakınlarıdır.
Ölenin, davacılardan Nazmiye’nin eşi, diğer davacıların da babası olduğu, 22 yıl 6 ay davalı işyerinde çalıştığı ve meslek hastalığına yakalandığı, 46 yaşında meslek hastalığına bağlı olarak öldüğü, işverenin kusurlu olduğu, davacıların manevi tazminat talep ederken hem murisin hastalığı döneminde çektiği acılar, hem de murisin meslek hastalığına bağlı olarak vefatı sebebine dayandığı anlaşılmaktadır. Davacıların, murislerinin ölümü sebebiyle elem ve acı çektikleri, buna göre manevi zararlarının olduğu, bu sebeple açılan manevi tazminat davasının haklı olduğu ortadadır (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi - Karar : 2012/8520).
Meslek Hastalığı Nedeniyle Ölüm Geliri Bağlanması
Somut olayda davacılar murisinin ölümü nedeniyle ölüm aylığı bağlandığı ancak, ölüm olayının meslek hastalığından bahisle ölüm gelirinin bağlanmasının söz konusu olmadığı dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden ve özellikle Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 06.06.2014 günlü cevabi yazılarından açıkça anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş; davacıya sigortalının ölümünün meslek hastalığı sonucu meydana geldiğinden bahisle gelir bağlanması için Sosyal Güvenlik Kurumuna başvuruda bulunmak, Kurumca ölüm olayının meslek hastalığı sonucu meydana geldiğinin kabul edilmemesi ve ölüm geliri bağlanması talebinin reddi halinde, Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine “Ölüm olayının meslek hastalığı sonucu meydana geldiğinin ve meslek hastalığı sonucu ölüm nedeniyle hak sahiplerine gelir bağlanması gerektiğinin tespiti” davası açması için önel vermek, tespit davasını bu dava için bekletici sorun yaparak çıkacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin ve özellikle davacılar murisinin ölümünün meslek hastalığından kaynaklandığı yöntemince belirlenmeden eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde maddi ve manevi tazminata karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi - Karar : 2015/8188).
Meslek hastalığı tazminat davasu, basit yargılama usulü uygulayan özel bir mahkeme niteliğindeki iş mahkemelerinde görüldüğünden hak kayıplarının önlenmesi için savunmanın bir avukat vasıtasıyla yapılmasında yarar vardır.
Doktor Uygulama Hatası (Malpraktis) Tazminat Davası Nedir?
Genel olarak tıbbi malpraktis, diğer bir deyişle doktorun tıbbi uygulama hatası; doktorun veya tıp merkezi, poliklinik, hastane vb. sağlık kuruluşlarının bilgisizliği, deneyimsizliği veya ilgisizliği nedeniyle yanlış teşhis, hatalı tedavi veya eksik bakım hizmeti neticesinde hastanın zarar görmesi olarak tanımlanabilir.
Tıbbi malpraktis (doktor hatası) nedeniyle tazminat davası; hastalığın teşhisi (öykünün alınması, tetkiklerin yapılması vb.), tedavisi (hastaya ilaç verilmesi, ameliyat edilmesi, iğne yapılması vb.) ve hastanın bakımı aşamalarında tıbbi standartlara aykırı yapılan her türlü uygulamadan kaynaklanmaktadır.
Tıbbi malpraktis (kötü hekim uygulaması) kavramı, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde genel olarak şu şekilde tanımlanmıştır:
Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” anlamına gelir.
Tıbbi Malpraktis (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davası Şartları
Yazan: Av.Ramazan ERYİĞİT