Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Nedir?
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölen bir kişinin yaşarken destek verdiği kişilerin aldığı desteğin ölüm sebebiyle ortadan kalkması neticesinde http://taplink.cc/eryigithukukburosu destek alanların uğradıkları zarardır. Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin destek verdiği kişilerin hayatlarının ölüm nedeniyle kötüleşmemesi için kabul edilmiş bir maddi tazminat davası türüdür.
Hak sahipleri, bu maddi tazminat davası ile birlikte aynı dava içinde manevi tazminat davası da açabilirler. Söz konusu tazminatın amacı, ölenin yaşarken destek verdiği kişilerin hayatlarını aynen sürdürebilmeleri, sosyal ve ekonomik bağlarına ölümden önceki gibi devam edebilmelerinin sağlanmasıdır.
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Davasını Kimler Açabilir ?
Destekten yoksun kalma tazminatı, bir maddi tazminat davası türüdür. Böyle bir maddi tazminatı talep edebilmek için ölen kişiden yaşarken maddi destek alınıyor olması şarttır. Yaşarken destek alınmayan kişinin ölümü nedeniyle maddi tazminat talep etmek mümkün değildir.
Destek yoksun kalma tazminatı davasını kimlerin açabileceği şu şekilde belirlenir:
1. Ölenden Destek Alan Herkes
Ölenden yaşarken destek alan herkes, destekten yoksun kalma nedeniyle tazminat davası açabilir. Ölenden yaşarken destek alan kişi, ölenin nişanlısı, amcası, dayısı vb. bir akrabası olabileceği gibi, ölenle hiçbir akrabalığı bulunmayan bir arkadaşı da olabilir. Örneğin, ölenin yaşarken düzenli destek verdiği kız arkadaşı destekten yoksun kalma sebebiyle tazminat davası açabilir.
Ancak, bu kategorideki kişilerin destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilmesi için ölen kişiden yaşarken destek aldıklarını ispatlamaları gerekir.
2. Eş, Çocuk, Anne-Baba
Bazı kişilerin yaşarken birbirine destekte bulunduğu konusunda hukuki bir karine mevcuttur. Yargıtay içtihatlarına göre, sosyal hayatın normal akışına göre anne-baba çocuklarına, çocuklar anne-babalarına, eşler birbirlerine yaşarken destekte bulunurlar. Uygulamada gelişen hukuki karine nedeniyle bu şahısların yaşarken birbirlerine destekte bulundukları kabul edildiğinden, tazminat davasında destek olup olmadıklarının ispatlanmasına gerek yoktur. Ancak, davalı taraf karinenin aksini delillerle ispatlayabilir, yani bu şahısların birbirine yaşarken destek olmadığını ispatlayan davalı maddi tazminat davası nedeniyle hükmedilecek destekten yoksun kalma tazminatından kurtulabilir. Örneğin, çocuklarıyla hiç ilgilenmeyen aynı evde yaşamayan hiçbir desteği olmayan baba, çocuklarından biri trafik kazasında vefat ettiğinde destekten yoksun kalma tazminatı isteyemez.
Destekten Yoksun Kalma Tazminatında “Destek” Kavramı
Ölenin, geride sağ kalanlara desteği çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir. Ölen kişi, parasal yardım sağlayarak destek olabileceği gibi hizmet veya farklı biçimlerde yardım ederek de destekte bulunabilir. Ölenin sağ kalan yakınlarının herhangi bir şekildeki destekten yoksun kalması, maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı için yeterlidir.
Destek biçimlerine örnek vermek gerekirse;
Ev kadınları, evin ihtiyaçlarını ve hizmetlerini gördüklerinden, bir ev kadını trafik kazası, iş kazası, doktor hatası vs. gibi bir haksız fiil nedeniyle vefat ettiğinde geride kalan yakınları destekten mahrum kaldıklarından maddi ve manevi tazminat davası açabilirler.
Aynı şekilde çocuklar, gerek ev işlerinde gerekse iş hayatında anne-babaya belli bir düzeyde destekte bulunurlar. Çocukların haksız fiil nedeniyle vefatı halinde anne-babanın fiili işleyen kişilere karşı maddi ve manevi tazminat davası açma hakları vardır.
Birlikte yaşayan ve birbirlerine destek olan iki sevgiliden birinin ölümü halinde dahi, diğer kişinin destekten yoksun kalma nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı vardır.
Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Kapsamı
1. Manevi Tazminat
Destekten yoksun kalma maddi tazminat davasıyla birlikte, ayrıca manevi tazminat da istenebileceğini belirtmiştik. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir (BK m.56/2). Yargısal uygulamaya göre, manevi tazminatın bir zenginleşme aracı olmaması gerekir. Manevi tazminatın amacı olay nedeniyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesidir. Bu nedenle manevi tazminat miktarı belirlenirken; kaza tarihi, olayın meydana geliş şekli, kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları değerlendirilmelidir.
2. Maddi Tazminat
Destekten yoksun kalma tazminatı, bir maddi tazminat türüdür. Destekten yoksun kalma tazminatı davasında zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler (BK m.50). Zarar görenin kusurlu davranışı ile zararın ortaya çıkmasına veya artmasına sebebiyet vermesi halinde maddi tazminat miktarının indirilmesi gerekir.
Destekten yoksun kalma tazminatı olarak istenebilecek maddi tazminatın kapsamı Borçlar Kanunu m.53’te belirlenmiştir. Kanuna göre, ölüm hâlinde uğranılan ve istenebilecek maddi zararlar özellikle şunlardır:
a. Cenaze giderleri.
b. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
c. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.
Ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler, ölenin tüm çalışma hayatı süresi boyunca kendilerine sağlayacağı destekten mahrum kalmaları nedeniyle oluşan her türlü maddi zararlarının tazmin edilmesini isteyebilirler. Örneğin, 30 yaşında iş kazası veya trafik kazası neticesinde vefat eden bir erkeğin, TRH-2010 tablosuna göre 44 yıl daha yaşaması gerekirdi. Diğer şartlar da uygunsa, bu kişinin prensip olarak 44 yıl daha yakınlarına destek olabileceği kabul edilir. Ölen bu kişinin destek süresi boyunca yakınlarına sağlayabileceği maddi karşılık hesaplanarak yakınlarına destekten yoksun kalma tazminatı olarak verilmelidir.
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Yetkili Mahkeme
Destekten yoksun kalma tazminatı, kural olarak davalının ikametgahının bulunduğu yer mahkemesinde açılır. Birden fazla davalı varsa maddi – manevi tazminat davası davalılardan herhangi birinin ikametgahı mahkemesinde açılabilir. Davalı bir şirket veya vakıf vb. gibi bir kurum ise, maddi tazminat davası, davalının işyeri merkezinin bulunduğu yerde açılabileceği gibi işlemi yapan şubenin bulunduğu yerde de açılabilir.
Destekten yoksun kalma tazminatı davası, yetkili mahkeme seçeneklerini çoğaltan birçok nedenden kaynaklanabilir. Böyle bir maddi tazminat davası başlıca şu sebeplerle açılabilir: Ölümlü trafik kazası nedeniyle maddi tazminat davası, ölümlü iş kazası nedeniyle maddi tazminat davası, kasten veya taksirle adam öldürme suçu nedeniyle maddi tazminat davası. Tüm bu maddi tazminat davası çeşitleri esasen destekten yoksun kalma tazminatı davasının “haksız fiillerden” kaynaklanan farklı görünüm biçimleridir. Haksız fiillerden kaynaklanan bu tür maddi tazminat davaları, davalının ikametgahı, şirket merkezi veya işlemi yapan şubede açılabileceği gibi başka mahkemelerde de açılabilir. Yani haksız fiil halinde, davacı kanunun yetkilendirdiği birden fazla yetkili mahkemeden hangisini tercih ederse o mahkemede destekten yoksun kalma tazminatı açabilecektir.
Yukarıda saydığımız haksız fiillerden kaynaklanan ölüm halinde davacı, davalının ikametgahında tazminat davası açma hakkına sahip olduğu gibi şu mahkemelerden birinde de maddi- manevi tazminat davası açma hakkına sahiptir: 1- Haksız fiilin işlendiği yer mahkemesi, 2- Zararın meydana geldiği yer mahkemesi, 3- Zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi.
Destekten yoksun kalma nedeniyle açılacak maddi–manevi tazminat davası yetkili mahkeme için örnek vermek gerekirse;
Örneğin, İstanbul – Şişli ilçesinde gerçekleşen trafik kazası neticesinde Ahmet ölmüş, geriye İstanbul-Bakırköy ilçesinde yaşayan eşi Ayşe ve çocuğu Erol mirasçı olarak kalmıştır. Bu ölümlü trafik kazası, İstanbul-Büyükçekmece’de ikamet eden Mehmet’in dikkatsiz araç sürmesi nedeniyle meydan gelmiştir.
Yukarıdaki örnekte trafik kazası neticesinde destekten yoksun kalan ölenin eşi Ayşe ve çocuğu Erol şu adliyelerin herhangi birinde maddi-manevi tazminat davası açma tercihinde bulunabilirler: 1- Trafik kazasının gerçekleştiği yer olan Şişli ilçesinin bağlı olduğu İstanbul Çağlayan Adliyesi, 2- Davacılar Ayşe ve Erol’un kendi ikametgahının bulunduğu yerin bağlı olduğu İstanbul Bakırköy Adliyesi, 3- Davalı Mehmet’in ikametganın bulunduğu yerin bağlı olduğu İstanbul Büyükçekmece Adliyesi
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Davası Açma Süresi ve Zamanaşımı
Destekten yoksun kalma tazminatı isteminin zamanaşımı süresi, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıldır (BK md. 72). Haksız fiillerde zarar her zaman olay anında ortaya çıkmaz. Örneğin, bir iş kazası, trafik kazası veya doktor hatası nedeniyle ölüm halinde, ölene zarar veren eylem nedeniyle yıllarca tedavi gördükten sonra olay nedeniyle vefat etmesi mümkündür. Bu durumda destekten yoksun kalma tazminatı nedeniyle zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi ölüm tarihidir.
Tazminat yükümlüsü veya zarar sonradan öğrenilse bile, her halukarda destekten yoksun kalma nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı 1O yılda zamanaşımına uğrar.
Destekten yoksun kalma tazminatına konu fiil aynı zamanda suç teşkil eden bir fiil ise, suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açılabilir.
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Yargıtay Kararları
Destekten Yoksun Kalma Tazminatında Zarar Hesaplama Yöntemi
Dava, cismani zarar sebebiyle maddi ve manevi tazminatına ilişkin olup mahkemece hesap bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm tesis edildiği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda PMF 1931 yaşam tablosu verilerinin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Gerçek zarar miktarı; hak sahiplerinin ve desteğin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır.
Hak sahiplerinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvelleri ile saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmalarıyla “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içermesi de göz önüne alındığında, Dairemizce de tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde TRH 2010 tablosunun esas alınmasının güncellenen ülke gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir. Buna göre, kazanılmış haklar gözetilerek (tazminata esas alınan gelir, esas alınan asgari ücret yılı, işlemiş/işleyecek dönem tarihleri gibi) davacılar murisinin muhtemel bakiye yaşam süresinin TRH 2010 Yaşam Tablosu’na göre belirlenmesi suretiyle tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişiden ek rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi-Karar: 2021/7332).
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. İtiraz Hakem Heyetince hükme esas alınan 10.05.2019 tarihli aktüer bilirkişi raporunda; kaza tarihinde 20 yaşında olan davacının TRH 2010 Tablosu’na göre muhtemel bakiye ömür süresi belirlenmeden, TRH Tablosu’na göre davacının 99 yaşına kadar yaşama ihtimali olduğu kabul edilerek ve bu yaş baz alınarak “irat yöntemi” ile işleyecek/ bilinmeyen devre hesabının yapılmış, işleyecek aktif dönem ile işleyecek pasif dönem başlangıç ve bitiş tarihleri açık bir şekilde yazılmamış olup bu yönüyle rapor denetime elverişli değildir. Bu durumda;davacının bakiye ömür süresi belirlenerek, aktif ve pasif dönem başlangıç bitiş tarihleri ve süreleri gösterilmek suretiyle denetime elverişli daha önce rapor düzenleyen bilirkişiden ek rapor alınıp, oluşacak sonuca göre hükmü temyiz eden davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle, yazılı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi-Karar:2021/6967).
Destekten Yoksun Kalma Tazminatında Destek Süresi ve Tazminat Miktarı
Destekten yoksun kalanların bir kısmının dava açmamış olması halinde, destek ölmemiş olsa idi ne miktar yardım alacak idiyse, o miktarın ödettirilmesine karar verilmelidir. Diğer dava etmeyenlere ayrılması gereken pay ayrılmadan, davacıya tamamı verilmesi bozması gerektirmiştir ( Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 1965 / 7018 Karar).
Destekten yoksunluk tazminatının amacı, desteğini yitiren kişinin, ölüm öncesi içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik yaşama düzeyinin devamını sağlayacak yardımın karşılığı olan paranın, bir başka deyişle bakım giderinin ödetilmesidir. Desteğin gelirinin dağıtımında öbür hal sahiplerinin de varlığı göz önünde tutulmalıdır. Desteğini yitiren kimse, kendisine ne yardım yapılması gerekiyorsa, yalnızca o tutarı isteyebilir ( Yargıtay 15. Hukuk Dairesi – 1974 / 1207 Karar ).
Destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesi için desteğin geliri desteklenenler arasında bölüştürülürken davacı olup olmadıkları davacı olup da davalarını müracaata bırakmış bulunup bulunmadıkları gözetilmeksizin her birinin payı ayrı ayrı saptanmalı dava açmamış ya da davaları müracaata bırakılmış olanlara ayrılmış paylar hükmün dışı tutulmalı ve sadece desteklenenlerden davayı açmış olanların paylarına hükmedilmelidir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi – 1969 / 3816 Karar)
Ölenin gelirinden pay alabilme hakkına sahip kimsenin dava açmamış olması, onun payının başkalarına dağıtılması sonucunu doğurmaz (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi – 1980 / 11824 Karar).
Hak sahibi babanın destekten çıkmasından sonraki dönem için, hak sahibi annenin destek payının arttırılmayarak sabit tutulması hukuka aykırı olup karar bu nedenle bozulmalıdır (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi – 1997 / 4409 Karar).
Hak sahiplerinden babanın destekten çıktığı dönem için destek görmeye devam eden diğer hak sahibi annenin destek payında, arttırıma gidilmelidir. Çünkü baba destek almaktan çıkmıştır (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi – 1995 / 10932 Karar ).
Desteğin bekar olduğu dönemde ayırabileceği pay ile evlendikten sonra ve çocuğu olduktan sonra ayıracağı pay farklı olmalıdır (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi – 2011 / 5358 Karar).
Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında, desteğin anneye ayıracağı pay bekarken farklı, evlendikten sonra farklı sonuç doğuracaktır. Başka bir anlatımla sigortalı yaşamış olsaydı evleneceği tarihe kadar annesine daha fazla, evlendikten sonra daha az yardımda bulunabilecekti. Hesaplamanın bu olguya göre yapılması gerekir (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi – 1997 / 627 Karar).
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplamasında Ücretin Belirlenmesi
Tazminatın hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur ( Yargıtay 21. Hukuk Dairesi – 2000 / 5128 Karar ).
Ölenin olay tarihinde başka bir işte çalışıp çalışmadığı, çalışıyor ise ne iş yaptığının ve varsa kazancının ne olduğunun denetime elverişli bir şekilde araştırılıp belirlenmesi, eğer ücret belirlenmiyorsa asgari ücret üzerinden hesap yapılması ve sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken bu yönden eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi – 2009 / 7307 Karar).
Dava BK. md. 45. gereği açılan maddi destekten yoksun kalma tazminatının tahsili istemine ilişkin olup, Yargıtay ‘ın yerleşmiş içtihatlarına göre, desteğin ölüm tarihindeki gelir durumunun davacı tarafça kanıtlanması gerekir. Bunun kanıtlanmaması halinde ise maddi destek tazminatının hesabında asgari ücretin esas alınacağı kabul edilmektedir ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesi – 2003 / 5599 Karar )
Destekten Yoksun Kalma Tazminatını Kimler Talep Edebilir?
Davacılar Dursun ve Leyla çocukları Şebnem’in ölümü nedeniyle destek tazminatı da istemişlerdir. Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun hiç destek olmayacağı kabul edilemez. Zira destek mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Bunun dışında çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir. Anne ve babanın varlıklı olmaları çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz. Davacıların çocukları Şebnem’in ölümüyle destekten yoksun kaldıklarının kabulü gerekir. Davacıların bu kalem isteğinin kabulü ile gerçekleşen zarara hükmolunması gerekirken davacıların maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi – 2003 / 33904 Karar).
Asıl davanın davacılarından anne ve babanın maddi durumlarının iyi ve gelirlerinin fazla olması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları anılan davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etmelerine engel değildir. Nitekim destekten yoksun kalma yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın bayram günlerinde anne ve babaya ziyareti ve evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardıma koşma görevi maddi desteğin kapsamında değerlendirilmelidir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi – 2005/ 9566 Karar).
Davacıların maddi durumlarının ve gelirinin pek fazla ve yeterli derecede bulunması ve ölenin gelir ve yardımına muhtaç olmamaları davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etmelerine mani değildir. Nitekim destekten yoksun kalma yalnız parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın bayram günlerinde anne ve babaya ziyareti ve evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardıma koşma görevi maddi desteğin kapsamında kabul edilmelidir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi – 1992 / 4737 Karar).
Mahkemece hükme dayanak yapılan davacılara oğlun destek olmayacağına ilişkin bilirkişi raporu gerçeğe uygun bulunmamaktadır. Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğini kaybeden kimsenin ölümle sonuçlanan olaydan önceki sosyal ve ekonomik hayat seviyesini devamını sağlayacak bir paranın ödettirilmesidir. Destek sayılabilmek için yardımın yanlızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılabilmesi için yeterlidir. Davacıların, oğullarının ölümü nedeniyle yukarıda açıklanan nedenle destekten yoksun kaldıklarının kabulü gerekir. Bu nedenle davacılar yararına destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçeyle istemin reddedilmiş olması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir ( Yargıtay 4. Hukuk Dairesi – 2008 / 4057 Karar).
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Nasıl Hesaplanır?
Destekten yoksun kalma zararının hesabında, vefat edenin gelir elde edeceği dönemlerin ve elde edeceği gelir miktarının belirlenmesi, tazminatın doğru tespitinde önemli bir yer tutmaktadır. Çalışma hayatının, aktif çalışma dönemi ve emeklilik dönemi olan pasif devre olarak ayrılması ve özel yasalarında çalışma süreleri ayrık olarak belirtilmiş (asker, polis vb. gibi) kişiler dışında 60 yaşın aktif çalışma devresi, bakiye yaşam süresi varsa bu sürenin de pasif çalışma dönemini oluşturduğu, destekten yoksun kalma nedeniyle tazminatın hesabında, pasif devrede de zararın oluşacağı ve bu zararın asgari ücret düzeyinde bir zarar olacağının kabulünün gerektiği Dairemizin yerleşmiş içtihatlarındandır. Somut olayda, mahkemece hükme esas alınan 16.11.2011 tarihli maddi tazminat hesap raporunda, desteğin bakiye ömür süresinin 2027 yılı sonu olduğu kabul edilmiş, aktif yaşam süresi olarak kabul edilen 2016 yılı sonuna kadar işleyecek evre (aktif devre) için davacı eş yararına tazminat hesabı yapılmış, 2016-2027 yılları arasındaki pasif devre için hesaplama yapılmamıştır. Oysa, yukarıda ifade olunan nedenlerle, destek eşin 60 yaşına kadar aktif dönemde, sonrası için pasif dönemde olacağı, her iki dönemde de davacı eşine destek sağlayacağı kabul edilerek, davacı eş lehine tazminat hesabı yapılması gerekirken, desteğin pasif devresi için davacı eş lehine tazminat hesabı yapılmayışı hatalı olup, rapor hüküm kurmaya elverişli değildir. Eksik inceleme ile karar verilemez.
Mahkemece hükme esas alınan hesap bilirkişi raporunda, işlemiş dönem hesabı yapıldıktan sonra, işleyecek aktif döneme ilişkin hesaplama yapılırken, desteğin bilinen en son geliri hatalı tespit edilmiş, bilinen en son 1 yıllık gelir yerine 6 aylık gelir esas alınmak suretiyle, işleyecek aktif devre hesaplaması yapılmıştır. Oysa, bilinmeyen (işleyecek) aktif devre hesabı yapılırken, desteğin bilinen döneme ilişkin en son 1 yıllık geliri esas alınıp, bu miktar üzerinden her yıl için %10 artırım ve %10 iskontolama yapılarak, her yıla ilişkin gelirin peşin değerinin saptanması şeklinde hesaplama yapılması gerekmektedir. Hükme esas alınan rapor, bu yönüyle de yanlış hesaplamayı içermekte olup, hatalı bu rapora göre eksik inceleme ile karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece, aktüerya uzmanı bilirkişiden, tüm dosya kapsamına göre, yukarıda ifade olunan hesaplamaya ilişkin kaideleri de dikkate alarak, bilinmeyen (işleyecek) aktif ve pasif devreye ilişkin olarak davacı eşin hak kazanabileceği tazminatın hesaplanması konusunda ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı hesaplamaları içeren bilirkişi raporuna göre, yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi - Karar: 2017/84).
Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplanırken 3.Kişiye Kusurun Yansıtılmaması İlkesi
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası’nın; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu kabul edilmektedir. Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları korumak amacıylâ getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu, böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir.
Kanun koyucu, 2918 sayılı KTK’nun 91. maddesiyle de; işletenin Aynı Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Öyle ise, hem işleten hem de sigortacının sorumluluğu, hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğundan, uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınıp, çözümlenmesi gerekmektedir.
Görülmektedir ki, destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Şu hale göre; araç sürücüsü murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin kusurunun olması etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır.
Davacıların üçüncü kişi konumunda oldukları hakem heyetinin kabulünde olup, araç sürücüsünün yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanunda ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmadığı da, uyuşmazlık konusu değildir.
Davacıların uğradıkları zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır. (HGK’nun 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 esas-411 karar, HGK’nun 22.02.2012 gün 2011/17-787 esas 2012/92 karar, HGK’nun 16.01.2013 gün ve 2013/17-1791 esas 2013/74 karar sayılı ilamları uyarınca)
Somut olaya bakıldığında, Mahkemece, davacıların 3. kişi olduğu, ölen yaya murisin kusurunun mirasçıları olan davacılara yansıtılmayacağı gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiştir. Ancak somut olayda, ‘araç’ yaya muris C. Ç.’e çapmış ve ölümüne neden olmuş olup davalı sigorta şirketi, yaya murise çarpan aracın ZMMS’dir. Bu halde, ölen yayanın mirasçıları olan davacılar, davalı sigorta şirketi karşısında 3. kişi olarak kabul edilemez. Bu nedenle Mahkemece, kusur incelemesi yapılıp davacıların murisi yayanın kusuru belirlendikten sonra yayanın kusuru oranında tazminatan indirim yapılması gerekirken, kusur incelemesi yapılmadan ve HGK kararları yanlış yorumlanmak suretiyle mirasçı olan davacıların 3. kişi olduğu, bu nedenle murisin kusurunun davacılara yansıtılamayacağı gerekçesiyle murisin kusuru belirlenip nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi -Karar: 2016/9121).
SGK Tarafından Ölüm Geliri Bağlanmamış Olsa Bile Annenin Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hakkı Vardır
Dava, 25/05/2005 tarihli iş kazası sonucu vefat eden sigortalının anne, eş, çocuk ve kardeşlerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı anneye kurum tarafından ölüm geliri bağlanmadığından bahisle destek olgusu ispat edilemediğinden maddi tazminat isteminin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 22/06/2018 tarih 2016/5 E - 2018/6 sayılı kararında, ana ve/veya babanın çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, destek ilişkisinin varlığının ispatı için SGK’dan gelir bağlanması şartının aranmayacağı, destekten yoksun kalma tazminatı davalarında çocukların ana ve/veya babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiği kabul edilmiştir. Destekten yoksun kalma tazminatı; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinin 3. bendinde düzenlenmiş olup, “Ölüm halinde ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıpların tazmini gerekmektedir”. Bu maddeye göre, haksız fiilin doğrudan doğruya muhatabı olmayan, ancak bu haksız fiil nedeniyle ortaya çıkan ölüm olayından zarar gören ya da ileride zarar görmesi güçlü olasılık içinde bulunan kimselere tazminat hakkı tanınmıştır. İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesine göre; “Destekten yoksun kalma tazminatının doğumu için destek ile tazminat talebinde bulunan kişi arasında bir destek ilişkisi bulunmalıdır. Burada bahsedilen destek ilişkisi hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Destek ilişkisinin varlığında destek olunanın ihtiyaçlarının sürekli ve düzenli olarak karşılanması yer almaktadır. Burada ifade edilmek istenen süreklilik ve düzenlilik hali yardımın belirlenen zamanlarda ve belirli miktarlarda yapılması değil, eğer destek ölmeseydi yardımların devam edeceğine dair bir beklentinin bulunmasıdır. Eğer yardım devamlı destek saiki ile değil de, tek seferlik, geçici, düzensiz ya da gelişigüzel zamanlarda yapılıyor ve ileride yardımın devam edeceğine dair bir beklenti yaratmıyorsa , bu durumda desteğin sürekli ve düzenli olduğundan bahsetmek mümkün olmayacaktır”. Türk Borçlar Kanununun ilgili hükümlerinden anlaşıldığı üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan yardımdır. Bu tazminatın amacı, ölüm olayı olmasaydı ölenin yardımda bulunduğu kimselere yardımda bulunmaya devam edeceğinin düşünülmesi ve ölüm olayının bu süreci kesmesi sonucu destekten yararlanan kimselerin uğradıkları zararın peşin ve toptan şekilde tazmin edilmesi, bu kimselerin ölüm olayından önceki durumlarına kavuşturulmasıdır. Eş deyişle amaç; destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Burada önemle üzerinde durulması gereken husus, sigortalının destek gücünün, ana ve/veya babanın destek ihtiyacı ile beklenilen destek şeklinin ve miktarının yaşam deneylerine uygun olması gereğidir.
Öte yandan; sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle ölümü halinde ana ve/veya babaya ölüm geliri bağlanabilmesi için 5510 sayılı Kanunun 34/d maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Bu maddeye göre; “Hak sahibi eş ve çocuklardan artan hisse bulunması halinde her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartıyla ana ve babaya toplam % 25’i oranında; ana ve babanın 65 yaşın üstünde olması halinde ise artan hisseye bakılmaksızın yukarıdaki şartlarla toplam % 25’i, oranında aylık bağlanır”. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iş kazası veya meslek hastalığı sonucu sigortalının ölümü nedeniyle gelir bağlanması halinde; yapılan ödemeler ve bağlanan gelirin Türk Borçlar Kanununun 55. maddesine göre Kurum tarafından rücu edilebilen kısmı belirlenen destekten yoksun kalma zararından indirilecektir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 50. maddesi hükmüne göre; “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler”. Türk Borçlar Kanununun 51. maddesine göre ise; “Hakim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler”.
Ana ve babaya ölüm geliri bağlanıp bağlanmaması, destek ilişkisinin varlığı yönünden olmasa da tazminatın belirlenmesi noktasında dikkate alınmalıdır. Zira asgari ücretin altında geliri bulunan ve Sosyal Güvenlik Kurumunca gelir bağlanan ana ve/veya babanın destek ihtiyacının bulunduğu ve ölen sigortalının maddi destekte bulunduğunun karine olarak kabulü gerektiği Dairemizin yerleşmiş görüşlerindendir. Kurumca gelir bağlanmayan davacı ana ve/veya babaya sigortalının fiili desteği kanıtlanmadan, sigortalının gelirinden bir bölümünün pay olarak ayrılacağının kabulü, ölenin desteğinden fiilen yararlanan eş ve çocukların destek zararlarının karşılanamaması sonucunu doğurur.
Bakım gücü-bakım ihtiyacı; bu konuda önemli olan, kimlerin yardımcı, kimlerin yardım gören olabilmeye elverişli oldukları değildir; somut olaylar ve belirli kişiler bakımından geleceğe uzanacak ve gelecekte dahi mümkün olabilecek biçimde kimlerin gerçekten yardımcı, kimlerin yardım gören olduklarıdır. Yardımcı (=destek) kavramı, bakım gücünü; yardım gören kavramı ise bakım ihtiyacını gerektirdiğinden, şayet bakım gücü yoksa destekten; bakım ihtiyacı mevcut değilse, yardım görenden söz edilemez. Bundan başka aradaki sıkı ilişki dolayısıyla birinin yokluğu durumunda diğerinin varlığı da düşünülemez. Bu yönden, destekten yoksun kalma davasında davalı taraf, bakım gücü ve bakım ihtiyacının olayda var olmadığını savunabilir. Tazmin alacaklısı sıfatiyle dava açmış olan davacı, yaşam deneyimleri ve olayların olağan yürüyüşü nedeniyle ispat yükünün yer değiştirmesi durumu söz konusu bulunmadıkça bakım gücünü ve bakım ihtiyacını ispat zorundadır (…, İş Kanunu Şerhi-1978 Ankara, shf 846 ve devamı). Bu durumda; destekten yoksun kalınan zararın belirlenmesinde, ölen sigortalının elde ettiği gelirin miktarına göre destek gücünün kapsamının ne olduğu, sürekli ve düzenli destek olup olmadığı ve davacıların destek ihtiyacının bulunup bulunmadığı varsa bu ihtiyacın ne şekilde karşılandığının dikkate alınması gerekir.
İçtihadı Birleştirme Kararında söz edildiği gibi, bakma kavramı; “Para ve para ile ölçülebilecek bir değer olabileceği gibi bir hizmet ifası ve yahut benzeri yardımlar şeklinde olabilir. Bu nedenle, desteğin yardımının yanızca parasal nitelikte olması bakım gücünün varlığı için koşul değildir”. Ancak aksi kanıtlanmadıkça, sigortalının ileride yapacağı farazi desteklerden olan; ana ve babasının bakım ihtiyacı ileride gerçekleşirse bakım ihtiyacını gidermek, bazen ziyaret etmek, evlerinde yardım etmek, kendilerine alışveriş yapmak, yemek yapmak vs. gibi destekler hesaplanabilir nitelikte değildir.
Somut olaya gelince; davacı anneye Sosyal Güvenlik Kurumunca ölüm geliri bağlanmadığı açıktır. Türk Borçlar Kanununun 50. maddesi hükmüne göre; ölen sigortalının gelirinden sürekli destekte bulunduğu ileri sürülüp, Türk Borçlar Kanununun 55. maddesine göre maddi delillerle hesaplanabilir sürekli ve düzenli fiili bir desteğin varlığı da kanıtlanmamıştır. Bu durumda; Mahkemece farazi desteğin karine olduğu kabul edilerek, Türk Borçlar Kanununun 50. ve 51. Maddeleri uyarınca, somut olayın özelliğine göre davacı annenin varsa diğer çocuklarından alabileceği destek de dikkate alınarak hakkaniyete uygun makul bir maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi - Karar : 2019/5260).
Destekten yoksun kalma tazminatı, uygulamada en sık karşılaşılan maddi tazminat davası türlerinden biri olarak ölenin kusur durumu, yaşı, işi, son ücretin belirlenmesi vb. gibi birçok husus dikkate alınrak hesaplandığından, taleplerin bir avukat vasıtasıyla ileri sürülmesi hak kaybını önleyecektir.